menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Oğulcan Arman Uslu: Erkeklik belası ile mücadele eden biriyim, ‘9/8lik Kıyamet’ten sonra yaptığım erkekliklerle hesaplaştım

15 9
11.10.2025

Diğer

11 Ekim 2025

Oğulcan Arman Uslu (Fotoğraf: Can Öztürk/T24)

Bazen bir oyun çıkar metniyle, sözüyle, duygusuyla sizi yakanızdan yakalar bırakmaz; bir oyuncunun performansı aklınızdan çıkmaz. Benim için bu sezon o oyun 9/8lik Kıyamet ve o oyuncu Oğulcan Arman Uslu oldu. Bir tek ben değilim elbette böyle düşünen. Arman, herkesin konuştuğu o Afife’den Yılın En Başarılı Erkek Oyuncu Ödülü’nü alarak ayrıldı. Biz de törenden bir gün sonra buluştuk.

Şamil Yılmaz’ın yazdığı ve Sezen Keser’in yönettiği tek kişilik oyunda dünyanın sonunda darbukasını alıp hikâyesini anlatan Diyar’ı oynuyor. Biz seyirciler de bir ateşin etrafına oturup dinliyoruz. Dünyanın ucuna itilen tanıdık isimler: Kadınlar, hayvanlar, LGBTİ ’lar, göçmenler ve onlara zulmedenlerin hikâyesi bu. “Kıyamet koptuğunda sen kimlerin elini tutacaksın” diye soruyor. Cesareti olanı, kendine dürüst kalabileni aynanın önüne doğru itiyor.

Arman’la o aynanın karşısında bir yere oturup konuşmaya çalıştık, bir röportajda ne kadar olabilirse tabii. Muammer Karaca ve Alev Sururi gibi tiyatrocuların olduğu, kopuşların, mesafelerin yaşandığı bir aileden geldiğini; ekonomik mücadeleler içinde tiyatro okuduğunu, devlet tiyatrolarındaki memuriyet kafasının onu çok yorduğunu anlattı. Kendi insanlarını bulup üretmeye başlayınca yolu açılmış, 9/8’lik Kıyamet de o aile gibi gördüğü ekibin elinden çıkmış.

Başarılı bir film kariyeri de var. İlker Çatak, George Miller, Selman Nacar gibi yönetmenlerin filmleriyle uluslararası festivalerde yer aldığı. İlk filminde bu yaz Türkiye’de çok tartışılan, Marmaris’te seks işçiliği yapan Tipsy Boys’lardan birini canlandırıyor ve Münih Film Festivali’nden ödülle dönüyor. Tozluyaka, Deha, Karaağaç Destanı gibi dizilerde oynuyor.

Tozluyaka’da yaşanan ifşa ve #metoo üstüne de konuştuk elbette. Bu konuda da son derece dürüst bir yerden anlattı kendini.

Arman, dışardan ketum ve soğuk gözüktüğünü düşünüyor. Bence öyle değil. Mesleğine tutunarak yaşayan, hayatı ölçüp biçen, etrafına empatiyle yaklaşan biri. Kimliğini her şeyden önce oyuncu olarak kurduğu için yaptığı işe büyük ciddiyetle yaklaşıyor ve sahnede söylediği sözün altına imzasını da atabilmek istiyor. Ne mutlu ki 9/8lik Kıyamet o imzayı atmaya değecek bir oyun ve Oğulcan Arman Uslu’yu daha sayısız röportaja konu olacak çok parlak bir gelecek bekliyor.

- Tebriklerle başlayalım. Dün akşam Afife Tiyatro Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazandın. Nasıl hissediyorsun kendini?

Çok iyi bir oyundan çıkmışım gibi hissettim ödül alınca. Bekliyor muydum? Beklemiyordum. Bu sezon çok iyi performanslar vardı ve birlikte aday gösterildiğim meslektaşlarımın hepsinin ayrı ayrı özelliklerine hayranım. O yüzden başkası da alsa hiçbir üzüntüm olmazdı. Mesleki sorumluluğumun arttığı bir gece yaşadım. Ödül hem “Hadi yaptığın şeye devam, daha iyisini bekliyoruz senden” hem de “Şimdi ne yapacaksın?” diyor. Bundan sonrası için bir denge istiyor. Ben bildiğim şeyi yapmaya devam edeceğim. Mekan Sahne ekibi, Sezen Keser, Şamil Yılmaz bir arada yürümeye devam edeceğiz.

- Geceye En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Sükun Işıntan’ın Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı’ya teşekkür etmesi ve ardından gelen protesto damga vurdu. Bir çok insan salonu terk etti. Ne düşündün protestolarla ilgili, sen de salonu terk ettin mi?

Ben sahne arkasındaydım. Ödül alanlar sahnenin arkasına geçiyor. Bir uğultu koptu. Yuhalama başladı. O esnada baktım, insanlar çıkıyordu. Bu konu açıkçası çok benim gündemim değil. Sebebi şu: Ben bağımsız tiyatrocuların gündemleriyle oradayım. Bu konuyu Devlet Tiyatroları sanatçıları değerlendirmeli. Tiyatro demokratik bir zemin. Sahne hiçbir yerin olmadığı kadar demokratik bir alan. Dolayısıyla sahnede söylenen her şeyin bir karşılığı var ve bu karşılığa göğüs germek muhatabını bağlar. Ben talihsiz bir gece geçirildiğini düşünüyorum. Her şeyin ipin inceldiği yerde olduğu bir noktadayız. Herkes gergin. Herkes birtakım sosyal, politik yüklerle devam etmeye çabalıyor. Bir şekilde öfkesiyle, kırgınlığıyla, en hafif tabiriyle kalp kırıklıklarıyla yoluna devam ediyor. Buradan bakınca protestoyu yapanları anlamak, anlayışlı olmak gerekiyor. Açıkçası yapılanı normal karşılıyorum.

- En son Tamer Karadağlı'nın Hacettepe Konservatuarı’ndan hocaların görevine muhalif oldukları iddiasıyla son verdiğine dair haberler yayımlandı. Sen bağımsız tiyatro yapan bir sanatçı olarak, tiyatroların içinde olduğu bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?

Ben Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) tiyatro mezunuyum, oradan başlayayım. DTCF Tiyatro bölümü Türkiye'nin birçok konservatuvarına hoca yetiştirmiş bir bölümdür. Hoca yetiştiren okulu tasfiye ettiler. Şu anda direnen, orayı dik tutmaya çalışan birkaç hoca kaldı. Devlet Tiyatroları’na gelince, orada bir baskı varsa bu oranın çalışanlarıyla ilgili. Buna müdahale etmesi gerekenler ve konuşması gerekenler orada çalışanlar. Ben bunun muhatabı değilim.

Birkaç yıl öncesine kadar sanki Devlet Tiyatroları babamızmış da, bağımsız tiyatrolar da isyankar çocuklarmış gibi bir algı vardı. Böyle bir şey yok. “Türkiye'de tiyatro endüstrisi yok” deniyor. Üretim neredeyse endüstri oradadır. Tiyatro yarı amatör olmaya direnen bir meslek dalı. Ve tiyatro bağımsız tiyatrocular sayesinde profesyonel kalıyor. Tamer Karadağlı gitmiş, başkası gelmiş çok önemli değil. Önemli olan kısmı şu: Devlet Tiyatroları Hepimizin vergileriyle finanse edilen bir yer.Orası bizim. Fakat maalesef bizim de değil. Türkiye'de bazı şeyler bizim ve bazı şeyler bizim değil. Ve maalesef ben orayı benim olarak göremiyorum. Oyunlarını izliyor muyum? Evet. Bazı oyunlarını izliyorum. İçinde çok iyi insanlar tanıyorum. Bana dokunan çok müthiş insanlar var o kurumun içinde. Fakat onlar orada ne halde bilmiyorum.

- Sen Devlet Tiyatroları'nda çalıştın? Neden ayrıldın?

Ben Ankara Devlet Tiyatroları’na 2016'da girdim ve bir sene çalıştım. Sonra Bursa Nilüfer Kent Tiyatrosu’na geçtim. Devlet Tiyatroları’nın şöyle bir yapısı vardı o zaman. Sabah çocuk oyunu oynuyordum, öğlen bir büyük oyun provasına giriyordum, akşam büyük oyunun temsiline çıkıyordum ve tek yevmiye kazanıyordum. Dört tatil günü vardı. 26 gün çalışıyorduk. Benim sesim kayboldu, bir oyunda başrol oynuyordum ve hiç kimse “bu çocuğun sesi böyle, bu oyun nasıl oynanacak?” diye sormuyordu. O sistem beni çok yormuştu.

- O memuriyet kafası mı?

Evet, o memuriyet kafası hücrelerine sirayet ediyor. Oraya kök salman, çalıştığın yerin rozetiyle dolaşman lazım. Kurum senden bunu talep eder. Ben o kadar olamadım. Kendimden büyük insanları izleyince “acaba nasıl girdi buraya ve bu hale nasıl geldi?” diye düşünüyordum. Acımasız gelebilir ama bazı insanların gerçekten çok yetenekli olduğunu söylerlerdi mesela. Bir bakıyorsun ateşini kaybetmiş, umudunu kaybetmiş; ya baskıdan ya da hayal ettiği gibi ilerleyememiş ve peşine düşmemiş bir süre sonra. Biraz kassa o közü tekrar harlar ama düşmüyor peşine. O düşme hali memuriyetle ilişkili ve ben açıkçası bu memuriyetten kaçtım. Benim için zehirli bir yere gitti çünkü. Ben sıkılan biriyim. Devamlı mücadeleye girmek isteyen biriyim. Mesela çok uzun süre bir dizi yapabilir miyim, emin değilim. On sene falan aynı rolü oynayabilir miyim, bilmiyorum. Dolayısıyla ben oradan çıkıp yeni sulara attım kendimi ve yüzmeyi öğrenmeyi seçtim.

- Seni içinde izlediğim işler dışında çok iyi tanımıyorum. Biraz hikâyenden bahsedelim. Nerede doğdun, Ankaralı mısın?

Ben kendimi Ankaralı yapan biriyim. Ankaralı olmayı ben seçtim. İstanbul'da doğdum. 1992'de Bakırköy'de.

- Nasıl bir ailen vardı, nasıl bir ortamda büyüdün?

Biraz karmaşık bir ailem vardı. Annem ve babam çok erken boşandılar. Biz erkek kardeşimle babam ve babaannem ile büyüdük. Annem yurt dışında yaşıyor. O da bir evlilik yaşadı. Bir de annemim ilk eşinden bir ablam var. Babam vefat etti 2008'de. Biraz karışık. Kopuşlar, mesafeler olan bir aile hikâyesi bizimki. Aile mefhumunun biraz kazınarak çıkarılması gerektiği bir aile. O yüzden hayatımda eşime dostuma dikkat ediyorum. Sevdiğim insanların yanımda tutmayı seviyorum. Birbirimizi büyüttüğümüz insanlara kıymet veriyorum. Onları sakınıyorum. Ön teker nereye giderse arka teker oraya gitsin istemiyorum.

- Ailende........

© T24