Mütevazı duruş, güçlü bir ses: Lübnan’ın siyah incisi Feyruz
Diğer
24 Ağustos 2025
“Bana ney’i ver ve şarkı söyle zira nağmeler ölümsüzlüğün sırrıdır.
Vücut yok olduktan sonra geriye neyin iniltisi kalır?”
-Halil Cibran
Lübnan’ın dağlarından yükselen bir ses, bir ulusun ruhunu nasıl kucaklar? Bir ses, savaşın, acının ve umudun ortasında nasıl birleştirici bir güç haline gelir? Bu soruların cevabı, Nouhad Wadie Haddad’ın, yani Feyruz’un hikâyesinde saklıdır. Herkesin bildiği bir hikâye bu hikâye, fakat asıl mesele bir hikâyenin bizim hayatımıza nasıl etki ettiğidir belki de. Arap dünyasının en büyük efsanelerinden biri olan Feyruz, “yalnızca bir şarkıcı” denilip geçilecek biri değil, o bütün varoluşuyla, sesiyle, ülkesinin sembolü haline gelen Lübnan’ın siyah incisi, bir kültür elçisi, bir direniş sembolü ve halkının vicdanı olmuştur. Mütevazı duruşu, ipeksi sesi ve derin duygularla yoğrulmuş şarkılarıyla, Feyruz, Lübnan’ın tarihine, kimliğine ve ruhuna derinlemesine nüfuz etmiştir. Feyruz’un hikâyesi, 21 Kasım 1935’te, Lübnan’ın Jabal Al Arz bölgesindeki mütevazı bir köyde başlar. Mardinli Süryani Ortodoks bir baba olan Wadi Haddad, ve Lübnanlı Maruni bir anne olan Liza Alboustani’nin kızı olarak dünyaya gelen Nouhad, yoksul ama sevgi dolu bir ailede büyüdü. “Sevgi” ne kadar basit bir kelimeden peyda olmuş bir sıfat ve isim gibi dursa da köklerde bir ateş böceği gibi yana söne uçuşurken kimsenin aklına gelmeyecek karanlıkları aydınlatacak güçtedir de. Evlerinde ne elektrik vardı ne de lüks; ancak müzik karanlıkları bölen bir ses, her zaman bir sığınak gibiydi, bugün de birçokları için olduğu gibi. İslam kültüründe müzik, tasavvuf dışında pek uygun bulunmasa da ilahi tınılar barındırır. Bunu da kavramak –bizde yok gibi bir şey- yalnızca saf tasavvufla mümkündür. Hüzünde yahut sevinçte ve bazen kendini boşlukta hissedenler için bile. Bir çıt sesini bile anlamlı kılan da zaten bu değil midir? Küçük Nouhad, henüz 10 yaşındayken okul korosunda şarkı söylerken keşfedildi. Sesi, o yaşta bile dinleyenleri büyülüyordu; berrak, duygulu, dolu dolu ve sanki dağların rüzgârını taşıyan bir tınıya sahipti. Lübnan Konservatuarı’ndan Mohammed Fleyfel, onun yeteneğini fark etti ve Kur’an’dan ayetler okuyarak sesini eğitmeye başladı. O ilahi tını işte böylece geldi sesini mayalayıverdi. Bu, Feyruz’un müziğe olan tutkusunun ilk kıvılcımıydı. Ancak o dönemde kimse, bu utangaç kızın bir gün Arap dünyasının kalbine taht kuracağını hayal etmediği gibi bugün de duruşunu neye borçlu olduğunu tam olarak anlamakta elbette doğal olarak güçlük çekmekte. Fakat onu belki de böyle güçlü yapan bu güçlüklerden geçmiş olmaktır, değil mi?
1940’ların sonunda, Lübnan Radyosu’nun yöneticisi Halim El Roumi, Nouhad’ı dinledi ve ona “Feyruz” adını verdi. Anlamı, “Turkuaz”dı. Turkuaz, hem doğanın saflığını hem de Lübnan’ın Akdeniz mavisiyle dağlarının yeşilini simgeliyordu. Bu isim, onun sadece bir şarkıcı, bir sanatçı olmanın dışında aynı zamanda kültürel bir simge olacağının da ilk işaretiydi. Radyo korosunda başlayan kariyeri, 1950’lerde Assi ve Mansour Rahbani kardeşlerle tanışmasıyla bambaşka bir boyuta taşındı. Rahbani kardeşler, Lübnan müziğini yeniden tanımlamak isteyen iki vizyonerdi. Geleneksel Arap makamlarını Batı müziğinin armonileriyle birleştirerek, modern bir Lübnan kent müziği yaratmayı hedefliyorlardı. Feyruz, bu vizyonun sesi oldu. Onun sesi, udun ve kanunun otantik tınılarıyla, çellonun ve kemanın modern dokunuşlarını bir araya getirdi. 1952’de seslendirdiği “Itab” şarkısı, sadece Lübnan’da değil, tüm Arap dünyasında yankılandı ve derken dünya radyolarında da yerini buldu. Bu, Feyruz’un yıldızının parladığı an oldu. Feyruz’un müziği, sadece melodilerden ibaret değildi; her şarkı, bir hikâye anlatıyor, dinleyenlerin kedileriyle ve tarihle yüzleşebilme sahneleri de yaratıyordu. Lübnan’ın köylerinden, Beyrut’un dar sokaklarından, aşkın neşesinden ve acısından ilham alan şarkılar, dinleyicilere hem tanıdık hem de evrensel bir his veriyordu. “Nehna Wel Amar Jiran” (Komşularımız Ay), Lübnan’ın pastoral güzelliklerini ve komşuluk bağlarını yücelten bir marş gibiydi. “Habbeytek bi’ssayf” (Yazın Seni Sevdim), aşkın masumiyetini anlatırken, dinleyicilerin kalbine ateşli oklarla dokunuyordu. Ve elbette Feyruz’un müziği, sadece romantizmle sınırlı kalmadı. Lübnan’ın ve Arap dünyasının siyasi ve sosyal çalkantılarına da ses oldu. 1960’larda,........
© T24
