menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kül ve ateş, bir direniş öyküsü: Doğu’nun Kızı, Benazir Bhutto

24 1
19.10.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

19 Ekim 2025

Pakistan’ın gökyüzü, 21 Haziran 1953’te Karaçi’de bir kız çocuğu doğduğunda, henüz bilinmeyen bir fırtınanın habercisiydi. İran asıllı Pakistanlı Benazir Bhutto, dünyanın Doğu’sundaki topraklarda sadece bir insan olarak değil, bir ailenin, bir ulusun ve bir çağın ağırlığını taşıyacak, Müslüman ve gayri Müslüman küresel siyasi arenada fırtınalar estirecek ve modern tarihin en çarpıcı figürlerinden biri olarak gözlerini dünyaya açtı. Onun yaşamı, cesaretin, kaybın ve kararlılığın keskin hatlarıyla çizilmiş bir tuvaldi; ne bir masal ne de bir destan, yalnızca insanlığın tüm çelişkilerini içinde barındıran bir yolculuktan geçti. Benazir’in 1988’de yazdığı “Doğu’nun Kızı” (Daughter of the East), onun bütün bu mücadelesini anlatıyor; ama asıl hikâye, onun yaşadığı anlarda, kalabalıkların çığlıklarında ve sustuğu o son anda saklı kaldı. Pakistan’ın tarihsel krizleri, Bhutto ailesinin yükselişi ve düşüşü, Benazir’in omuzlarına yüklenen mirasla iç içe geçti. Pakistan, 1947’de Britanya sömürge zincirlerinden kurtularak doğduğunda, umut ve belirsizlik arasında sallanan bir ülkeydi. Müslüman çoğunluklu bir devlet kurma hayali, Muhammad Ali Cinnah’ın liderliğinde gerçeğe dönüşmüştü. Ancak Cinnah’ın 1948’deki ölümü, bu genç ulusu lidersiz bıraktı. Pencab, Sind, Peştun ve Beluç bölgeleri arasındaki etnik gerilimler, merkezi bir kimlik oluşturmayı zorlaştırdı. 1950’ler, askeri darbeler ve siyasi istikrarsızlıklarla geçti; 1958’de General Ayub Khan’ın darbesi, demokrasinin filizlenecek dallarını ezdi, geçti. 1965’te Hindistan’la savaş, ekonomik yükleri artırırken, 1971’de Doğu Pakistan’dan Bangladeş’in kopması, Pakistan’ı derinden yaraladı. Bu travma, ulusal kimlik arayışını daha da büyük bir krize dönüştürdü. Askeri yönetimler, feodal elitler ve dini gruplar arasındaki güç mücadelesi, Pakistan’ın ruhunu tüketti. İşte bu yarılan zemin, Benazir Bhutto’nun hem yükselişine hem de trajedisine sahne oldu.

Bhutto ailesi, Sind’in “wadera” sınıfından, yani feodal toprak sahiplerinden geliyordu. İnsanın kendi sınıfına kin duyması önemli bir mesele doğrusu… Bu servet aynı zamanda nüfuz demekti; tarlalar, köylüler ve siyasi ağırlıkla örülü bir dünya. Benazir’in babası Zülfikar Ali Bhutto, bu mirası bir araç olarak kullanıp, onu küresel bir zirveye taşıdı. 1928’de Larkana’da doğan Zülfikar, Oxford ve Berkeley’de hukuk okudu. 1957’de, henüz 29 yaşında, Pakistan’ın Birleşmiş Milletler delegasyonunda yer aldı; 1963’te Ayub Khan’ın rejiminde bakanlık yaptı. Ancak Zülfikar, bürokrat kimliğinin ötesine geçti. 1967’de Pakistan Halk Partisi’ni (PPP) kurarak, yoksulların, işçilerin ve köylülerin sesi olmayı hedefledi. “Ekmek, kıyafet, barınak” vaadi, feodal düzenin zincirlerini kırmayı amaçlayan bir çığlıkğa dönüştü. 1971’de, Bangladeş kaybından sonra, Zülfikar önce devlet başkanı, ardından başbakan oldu. 1973 anayasası, sivil yönetimi güçlendirdi; ancak ekonomik sorunlar, muhalefetin öfkesi ve ordunun gölgesi, onun iktidarını hep tehdit etti. Benazir, bu ailenin en büyük çocuğu olarak, ayrıcalıklı ama gölgeli bir dünyada büyüdü. Karaçi’deki Convent of........

© T24