Risale-i Nur Işığında Tecelli-Cilve, Ayine-Mirat, Mazhar-Medar, Masdar-Menba
Tecelli-cilve, ayine-mirat, mazhar-medar ve masdar-menba mana itibariyle birbirine çok benzerdir ve birbirinin yerine kullanılsa da yüzde yüz aynı değildir. Bu terimler Cenâb-ı Hakk'ın sıfat ve esmasıyla alakalı olarak çokça kullanılır. Esma ilgili yazılardan dolayı bu derlemeyi yapmak icab etti.
Esma ile ilgili tecelliden bahis edilince, bu tecelli yedi sıfatı iktiza eder. Bir mahluk üzerinde Allah'ın isimlerinin tecellisi söz konusu ise hayat, ilim irade, kudret, kelam, sem ve basar gereklidir özelliklede ilim, irade ve kudreti mutlakayı iktiza eder.
"Bütün mahlukat –bilhassa insanlarda ferdî olsun, nev'î olsun, şerif olsun, hasis olsun– ilim, irade, kudret itibarıyla Cenab-ı Hakk'ın tecellisine mazhardır. Her bir şey, her bir insan "Allah yanımdadır." diyebilir." Mesnevi-i Nuriye/114
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى
"Allah ki, Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler Onundur." (Taha,8)
Bütün âlem Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin tecelli ve zuhur mertebeleridir.
Tecelli, cilve, ayine, mirat, mazhar ve medar hepsi masdardan ve zattan haber verirler ama vücudi hakikiyi tam gösteremezler.
"Maahâzâ, o zerrede veya o çiçekte gördüğü timsal ve tecellinin bir ârızadan dolayı kayboldukları zaman, basar ve basiretinin körlüğü dolayısıyla hakikî şemsin inkârına zehab ederler. Ve keza o eblehler tecelli ile husule gelen vücud-u zıllîyi, vücud-u hakikî ve aslîden fark edemezler, birbiriyle iltibas ederler. Bunun için, bir şeyde şemsin timsalini, gölgesini gördükleri zaman; şemsin hararetini, ziyasını ve sair hususiyatını da istemeye başlarlar." Mesnevi-i Nuriye – 105
“İşte Sâni'-i Zülcelal ve Fâtır-ı Zülcemal ve Hâlık-ı Zülkemal'in bütün kemalâtı hakikiyedir, zatiyedir; gayr ve mâsiva, ona tesir etmez. Yalnız mezâhir olabilirler.” Sözler/682
"حَقَائِقُ الْاَشْيَاءِ ثَابِتَةٌ cümlesi, onların kaide-i külliyeleridir. Ve Cenab-ı Hakk'ın
لَيْسَ كَمِثْلِهٖ شَىْءٌ mazmunu üzere, hiçbir şey ile müşabeheti yok. Tahayyüz ve tecezziden münezzehtir. Mevcudatla alâkası, hâlıkıyettir." Mektubat / 90
"حَقَائِقُ الْاَشْيَاءِ ثَابِتَةٌ derler ki Cenab-ı Hakk'ın bütün esmasıyla hakiki bir surette tecelliyatı var. Bütün eşyanın onun icadıyla bir vücud‑u ârızîsi vardır. Ve o vücud çendan Vâcibü'l-vücud'un vücuduna nisbeten gayet zayıf ve kararsız bir zıll, bir gölgedir fakat hayal değil, vehim değildir. Cenab-ı Hak, Hallak ismiyle vücud veriyor ve o vücudu idame ediyor." Mektubat /91
“Evet zerre mir'at olur, fakat mikyas olamaz. Bu mes'elelerden tebarüz ettiği vecihle, Cenab-ı Hakk'ın mümkinata kıyas edilmesi ve mümkinatın onun şuunatına mikyas yapılması, en büyük cehalet ve hamakattır.” İşarat-ül İ'caz – 87
Bu tecelli ve cilveler mahlukatta farklı şekillerde tezahür eder.
"Cenab-ı Hakk'ın esma-i hüsnasının hadd-ü hesaba gelmez türlü türlü tecelliyatı vardır. Mahlukatın tenevvü'leri ve ihtilafları, o tecelliyatın tenevvü'lerinden ileri geliyor." Mektubat - 28
Misal olarak Hâlık ismine bakalım:
"Belki اَحْسَنُ الْخَالِقٖينَ demesi, "Hâlıkıyet mertebelerinin en ahsenindedir." demektir ki başka hâlık bulunduğuna hiç delâleti yok. Belki hâlıkıyetin sair sıfatlar gibi çok meratibi var.
اَحْسَنُ الْخَالِقٖينَ
demek "Meratib-i hâlıkıyetin en güzel, en münteha mertebesinde bir Hâlık-ı Zülcelal'dir." demektir.
اَحْسَنُ الْخَالِقٖينَ gibi tabirler, hâlıkların taaddüdüne bakmıyor. Belki mahlukıyetin envaına bakıyor. Yani "Her şeyi, her şeye lâyık bir tarzda, en güzel bir mertebede halk eder bir Hâlık'tır." Sözler/680
O (Allah) ki, yarattığı her şeyi çok güzel yaptı. (Secde Sûresi,7)
"İşte bunun gibi hâlık ve mün'im tevehhüm olunan zâhirî esbab, ehl-i gafletin nazarında Mün'im-i Hakiki'ye perde olur. Ehl-i gaflet onlara yapışır, nimet ve ihsanı, onlardan bilir. Medh-ü senalarını, onlara verir. Kur'an der ki: "Cenab-ı Hak daha büyüktür, daha güzel bir Hâlık'tır, daha iyi bir Muhsin'dir. Ona bakınız, ona teşekkür ediniz." Sözler/681
Bazen tecelli ve cilveye çok fazla takılıp güneşi unutabiliyoruz ya da güneşin ziyasına takılıp elvanı sebasını unutabiliyoruz. Müsemmadan zata geçmek gerekir.
"Kâinattaki tecelli eden her bir isim, bütün isimleri kendi müsemmasına isnad eder ve onun unvanları olduğunu isbat eder. Çünki kâinatta tecelli eden isimler, devair-i mütedâhile gibi ve ziyadaki........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein