Adem-i Kabul ve Kabul-i Adem
Kabul etmemek ayrı, reddetmek ayrıdır. Bediüzzaman bu manaları Lemaat isimli eserinde “adem-i kabul ve kabul-i adem” kavramlarıyla ifade eder ve şöyle der:
“Bir şeyi kabul etmemek hakkın ise reddetmek hiç hakkın olmaz”
Ey tâlib-i hakikat, sana olsa rivayet,
Sana düşer kabulü eğer varsa bürhanı.
Yoksa adem-i kabuldür ki şekk u tereddüttür.
Adem-i delil delildir şu adem-i kabule.
Lâkin kabul-ü adem hem reddir hem inkârdır.
Aksine isbat ister, menfi isbat edilmez
Butlan-ı zâtisiyle, ger müntefi olmazsa.
Ger adem-i delilse câiz adem-i kabuldur.
Ger delil-i ademse, olur kabul-ü adem birbiriyle mültebis.
Hükümleri ayrıdır, bir şektir, bir inkârdır, inkâra hakkın yoktur.
Adem-i kabul, kabul etmemek; kabul-i adem ise o şeyi inkâr etmektir. Bize bir rivayet geldiğinde o şeyin şayet delili varsa, onu kabul etmek gerekir. Delili yoksa, kabul etmek gerekmez, o şeye şek ve tereddütle bakılır. Delilin olmayışı, tereddütle bakmanın delili olur. Ama delilin olmayışından hareketle onu reddetmek doğru değildir. Çünkü delilin olmayışından o şeyin olmayışı lazım gelmez. Ona “yok” diyebilmek aksini isbatı gerektirir. Nefyedilen bir şey ise, zâtî butlan ile isbat edilemez. Sözgelimi bir kaptan “Okyanusta yeni bir ada buldum” dediğinde şayet delili........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden