menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Silah Bırakma ve Siyasetinin Dönüşümü

10 30
26.05.2025

PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi, yalnızca bir örgütün sona ermesi değil, bir dönemin kapanması ve yenisinin açılmasıdır. Türkiye’nin yakın tarihinde ilk kez terörün gölgesi olmadan siyaset yapma ve toplumsal sözleşmeyi yeniden kurma şansı doğmaktadır. Bu, sadece bir ‘normalleşme’ değil, demokratikleşme eşiğidir.

PKK’nın silah bırakma ve kendini feshetme kararı, Türkiye siyaseti açısından hem tarihsel bir eşik hem de sahici politik mücadele imkânı sunmaktadır. Çünkü terör faaliyetlerinin sonlanması ve örgütün silah bırakma kararı, yalnızca güvenlik paradigmasının dönüşümünü değil, aynı zamanda siyasal sistemin yeniden yapılandırılmasını da zorunlu kılmaktadır. Yani silah bırakma ve fesih sonrası dönem hem terörün son bulması hem de politik yeniden kurulum sürecidir. Uzun yıllar, siyasal ‘mücadele’ perspektiflerini ve siyasal faaliyetlerini terörle mücadele eksenine oturtan siyasal partilerin, terörün ortadan kalktığı dönemlerde faaliyetlerini aynı düzeyde sürdürmeleri oldukça zor.

Bu karar, 2013-2015 yıllarındaki çözüm sürecinin yarım kalmış vaadine yeniden dönme imkânı da sunmaktadır. Ancak bu kez mesele yalnızca bir süreç yönetimi değil, kalıcı demokratikleşme altyapısını kurma sorumluluğunu gerektiriyor. Dolayısıyla bu dönemi, 90’lı yılların şiddet sarmalından bugüne taşınan politik tortularla hesaplaşma fırsatı olarak da değerlendirmek gerekir.

PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi kararından sonra silahlar bırakıldığında, Türkiye yalnızca çatışmasızlık dönemine değil, yeni bir siyasal toplumsallık evresine de girmek zorunda. Bu yeni siyasal sürecin en önemli aktörlerinden biri, kuşkusuz, son 20 yılın merkezi gücü olan AK Parti olacaktır. Dolaysıyla Türkiye siyasetinde oluşabilecek değişim ve bu değişimin AK Parti’yi nasıl etkileyebileceği konusu oldukça önemli. Tabii bahsettiğimiz olası değişim üç katmanlı. Bunları, siyasal anlayış değişimi, yönetme perspektifinin ihtiyaç duyduğu değişimi ve parti faaliyetlerinin değişimi olarak başlıklandırmak mümkün.

Terör Sonrası Siyasal Alan: Yeni Dil, Yeni İttifaklar, Yeni Kimlikler

Terör faaliyetlerinin devam ettiği dönemlerde siyaset, çoğunlukla “güvenlik-devlet” eksenine yaslanır. PKK’nın varlığı ve yürüttüğü terör faaliyetleri, Türkiye’de iktidar ve muhalefet partileri için hem mobilize edici hem de sınır çizen bir işleve sahip. Bu, sadece bir güvenlik tehdidi değil; aynı zamanda milliyetçilik, devletçilik, sosyal uyum ve vatandaşlık anlayışlarının biçimlenmesinde de temel belirleyicidir.

Silah bırakma sonrası bu çerçevenin yenilenmesi kaçınılmaz. Siyasal alan artık “şiddete karşı devletin bekası” veya “örgüt dilini tekrarlama” ikileminde değil, “eşit vatandaşlık, haklar, siyasal katılım, daha fazla demokrasi ve vatandaşın öncelendiği siyasal anlayış” gibi normatif eksenlerde yeniden şekillenir. Bu ise hem söylemsel hem kurumsal hem de toplumsal psikoloji düzeyinde dönüşüm anlamına gelir.

Söylem düzeyinde hem “bölücülük, terör, terörist, hain” gibi yaftalamalar hem de örgüt merkezli dil, söylem geçerliliğini yitirir. Farklı düşünen aktörlerin ve partilerin kriminalize edilmesi veya örgüt jargonuyla suçlanmaları ‘meşruiyetini’ kaybeder. Kurumsal düzeyde, anayasa reformu, yerel yönetimlerin yetki konusu, hakların kamusal alanda kullanımı, hesap verebilirlik gibi alanlarda yeni düzenlemeler gündeme gelir. Toplumsal düzeyde ise kimlikler arasındaki duygusal mesafe azalır, empati yapma kapasitesi güçlenir ve travmaların konuşulabildiği siyasal hafıza alanı oluşur.

Bu bağlamda, terör sonrası dönem, bir “politik yeniden kurulum” süreci olarak işlev görür, görmelidir. Eğer yeni bir politik kurulum işlevi görmüyorsa, sorun var demektir. Tabii bu süreç, sadece terör atmosferinin ürettiği meselelerle sınırlı kalmaz, aynı zamanda demokrasi, hukuk devleti ve çoğulculuk gibi değerlerin yeniden üretimini zorunlu kılar.

AK Parti’nin Konumu: Kurucu Güçten Reaktif Aktöre

AK Parti’nin 2002-2015 arası dönemi, Kürt meselesinde kademeli bir açılım sürecine ev sahipliği yapmıştı. Yasal zeminde ihtiyaç duyulan bir çok düzenleme hayata geçirilmişti. 2013-2015 çözüm süreci, partinin demokratik dönüşüm iddiasının zirvesi sayılabilir. Ancak çözüm sürecinin farklı sebeplerden kaynaklı olarak çöküşü, PKK’nın terörü şehirlere indirme girişimi, öz yönetim denemesi, IŞİD’in Türkiye içine yönelik planlı/spesifik saldırıları, FETÖ’nün devleti işlemez kılma ve darbe girişimi gibi faktörlerin etkisiyle devleti yönetenlerin refleksleri (doğal olarak) farklılaştı. Bu ise farklı alanlarda siyaset ve yönetim perspektifi değişimi anlamına geldi. Buna, sistem değişikliğinden kaynaklı ittifak ‘zorunluluğuyla’ milliyetçi-muhafazakâr ittifak stratejisine yönelme ve bahsedilen nedenlerden dolayı güvenlik merkezli politikaların taşıyıcısı haline gelme eklenince siyasetin rengi değişti.

Geldiğimiz yeni aşamada, Cumhur İttifakı’nın PKK’nın terör faaliyetlerini sonlandırmasına ilişkin yeni girişimiyle birlikte silah bırakma ve kendini feshetme kararı, AK Parti’yi mevcut pozisyonda tutan ideolojik ve taktik gerekçeleri ortadan kaldırdı. Şiddet tehdidi azaldığında veya ortadan kalktığında, AK Parti ve diğer partiler için değişim kaçınılmaz. Öte yandan, mevcut siyasal sistem nedeniyle, var olan ittifak denkleminin değişmesi zor. Ancak ittifakı zorunlu kılan motivasyonlar değişeceği için ittifak edilen ana konularda değişim olasılığı mümkün. Ayrıca terör ortamının doğal sonucu olarak ortaya çıkan ve farklı seçmen bloklarıyla kurulan mesafeli ilişkilerin de ortadan kalkması elzem. Aksi halde bu tür mesafeler, siyaseten farklı maliyetler üretebilir.

Özellikle kentli, genç ve eğitimli seçmen gruplarında AK........

© Perspektif