Ortadoğu’da Yeni Güvenlik Arayışı ve Bölgesel Dönüşüm
Son birkaç yıldır, Ortadoğu’da sakinleşme atmosferi hissediliyor. Küresel bir ekonomik kriz ihtimali, büyük güçler arasındaki rekabetin belirsizliği ve bölge ülkelerinin iç siyasi önceliklere dönme ihtiyacı gibi faktörler, birçok devleti kendi pozisyonlarını yeniden gözden geçirmeye zorladı. Bu tablo, ilk bakışta kırılgan gözükse de, Ortadoğu’nun geleceği için önemli bir fırsat sunuyor.
- ADNAN BOYNUKARA
- 9 Aralık 2025
Ortadoğu, uzun yıllar boyunca çatışmaların, devlet dışı silahlı aktörlerin, vekâlet savaşlarının ve kitlesel göçlerin her alanı etkilediği bir coğrafya olarak anıldı. Irak’ın işgali, Suriye iç savaşı, Yemen krizi, Lübnan’ın yaşadığı sorunlar, Gazze’de uygulanan soykırım, IŞİD’in yükselişi ve terör örgütlerinin neden olduğu kırılmalar, coğrafyayı istikrarsızlık sarmalına soktu. Bu süreç yalnızca devletleri zayıflatmakla kalmadı, toplumsal yapıları da derinden dönüştürdü. Milyonlarca insanın yerinden edilmesi, sosyoekonomik çöküş, güvenlik boşluğu ve radikalleşmenin yaygınlaşması gibi konular, bölgenin temel meseleleri hâline geldi.
Ancak tüm bu karmaşanın ardından son birkaç yıldır, Ortadoğu’da sakinleşme atmosferi hissediliyor. Küresel bir ekonomik kriz ihtimali, büyük güçler arasındaki rekabetin belirsizliği ve bölge ülkelerinin iç siyasi önceliklere dönme ihtiyacı gibi faktörler, birçok devleti kendi pozisyonlarını yeniden gözden geçirmeye zorladı. Bu tablo, ilk bakışta kırılgan gözükse de, Ortadoğu’nun geleceği için önemli bir fırsat sunuyor.
Yeni Dönemin Göstergeleri
Ortaya çıkan bu tablonun yeni bir dönemin işareti olduğunu ortaya koyan iki temel gösterge var. İlki, bölge ülkelerinin merkezi devlet kapasitelerini güçlendirme çabaları. Özellikle Irak, Suriye ve Lübnan gibi çatışma yaşayan ülkelerde dahi, her ne kadar sınırlı olsa da, devletlerin kurumsallaşma arayışları dikkat çekiyor. Irak, güvenlik kurumlarını yapılandırmak için çabalıyor, merkezi otoritenin kontrol kapasitesini genişletmeye çalışıyor, Suriye’de savaşın sıcak döneminin kapanmasıyla birlikte Şam yönetiminin idari bütünlüğü tahkim etme, yerel yönetimleri reorganize etme ve güvenlik birimlerini merkezileştirme çabası görülüyor, Lübnan’da kronik siyasi krize rağmen bir reform arayışı var.
İkinci gösterge ise uzun yıllardır bölgeyi istikrarsızlaştıran devlet dışı silahlı aktörlerin etki alanlarının daraltılması ve tasfiye edilmesi. IŞID gibi örgütler tasfiye edildi. PKK, kendini feshetti. Haşdi Şaabi gibi devlet dışı unsurlar ise resmi orduya entegre olma arayışında. Suriye’deki örgütlerin büyük bir kısmı resmi orduya dahil oldu. SDG ise buna ilişkin anlaşma imzaladı. Hizbullah, silah konusunda bir yol ayrımında. Yemen’de Husiler ile Suudi Arabistan arasında gündeme gelen görüşmelerin siyasi müzakereye dönüşme olasılığı var. Dolayısıyla, ilk kez bölgesel ölçekte, silahlı grupların ağırlığının azaldığı bir dönemden söz etmek mümkün. Bu ise Ortadoğu’da düzenli bir güvenlik mimarisinin inşa edilebileceğine dair umutları artırıyor.
Bu Denklemde Türkiye
Yeni bir güvenlik mimarisi arayışını anlamlı kılan dinamiklerden birisi ise Türkiye’nin terör sorununu çözmek için başlatmış olduğu yeni süreç. Devam eden çalışma, PKK’nın silah bırakmasını, kendini feshetmesini ve sivil siyaseti tercih etmesini içeriyor. Bu sürecin en önemli kazanımı ise devletin demokratik dönüşümüne ilişkin çalışmaların başlayacak olması. Ankara’nın yürüttüğü bu süreç, devlet dışı silahlı unsurlarla mücadelede yeni bir model oluşturma potansiyeli de taşıyor. Türkiye hem askerî kapasitesi hem diplomatik ilişkileri hem de güvenlik kurumlarının dönüşüm tecrübesiyle, Ortadoğu’da düzenli bir güvenlik mimarisinin kurulmasında kritik bir role sahip olabilir.
Bu sürecin bölgesel bağlamdaki etkisi birkaç açıdan önemli. İlk olarak, PKK’nın silahlı yapısını sonlandırmaya dönük strateji, Irak ve Suriye’deki devlet kapasitesini doğrudan etkileyen bir istikrar alanı oluşturabilir. Irak ve Suriye merkezi hükümetleriyle kurulan ortak güvenlik mekanizmaları, bölgedeki silahlı yapıların alanını daraltıyor. Bununla birlikte, kurulan bu ilişki ve yapılan faaliyetler, aynı zamanda bölge devletlerinin kendi toprak bütünlüğünü tahkim etmesine de destek sağlıyor.
İkinci olarak, Türkiye’nin terörle mücadele süreci, devlet dışı silahlı aktörlerin siyasal sürece entegre edilmesine dair “müzakere güvenlik” dengesini örnekleyen nadir girişimlerden birisi. Ankara’nın silahlı yapıların ortadan kaldırılması ve demokratikleşme, kapsayıcılık, ekonomik kalkınma temelli bir siyasal zemini güçlendirmesi, bölgedeki diğer ülkeler tarafından da yakından takip ediliyor. Bu yaklaşım, Lübnan, Yemen ve Irak gibi devlet dışı yapıların sorun ürettiği ülkeler için model niteliği taşıyabilecek unsurlar içeriyor.
Üçüncü olarak, Ankara’nın bölge ülkeleriyle geliştirdiği yeni diplomatik hat. Özellikle Irak, Katar, BAE, Suudi Arabistan ve........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein