Okura açık mektup – son
Nar ekşisi olmasın. Sadece limon ve zeytinyağı. Kırmızı biber turşusu. Masada renk olsun diye. Beyaz masa örtüsü üzerinde güzel duruyor biber kırmızısı. 20’lik rakı, yaprak ciğer.
Y.: Aynı şeyler. 30 senede değişmeyen şeylerden biri.
Gülümsüyor. Değişmeyen bir şey bulmak hoşuna gitti. Genç adam, değişime neden bu kadar hassas ki? Eğer gelecek endişesi diye bir derdi varsa bana baksın, ben onun gelecek diyebileceği yerdeyim. Durum çok parlak değil ama –bir tarafımıza kaçmış olsa da– kuyruğu dik tutuyoruz şükürler olsun.
Asmalı Mescit’e gelince aklıma meyhaneci Refik geliyor. Hemşin çınarı gövdeli adam. İkinci cihan harbi arefesinde, Trabzon limanından gemi ile gencecik bir delikanlı olarak gelmiş. 1954’te Demokrat Parti devrinde, Baba Nişan adlı bir Ermeni’den bu mekânı almış. Alış o alış. Bir gün bana, “tükenmez” adlı bir mezeden söz etmişti. Savaş, kıtlık, yokluk günlerinde bir tepsiye su doldurup, ortasına bir kalıp beyaz peynir yerleştirip, peynir yağını suya bırakırken ekmeği banıp, arada peynir tırtıklayıp, su azalınca ilave edip…
Dükkâna kadın müşteri geldiğinde canlanırdı. Müşteriyi alır, götürüp bir masaya oturtur, bir süre ayrılmazdı yanlarından. Sağa sola parmak şıklatır, servise gaz verirdi. Ya da müşteriye “sizinle bizzat ilgileniyorum” gazını verirdi. Veya kadınlar hoş, güzel idi, ihtiyar kendine gaz verirdi. Yaşlı erkeklerde hayat enerjisi üretme halleri diyelim.
Ona da anlattım. Biliyor zaten. Özellikle son cümle hatırına anlattım. Gülümsedi.
Y.: “Heves kuşu döner durur.”
Akıllanıyor. Kadeh tokuşturdum. Rakıya buz atmıyor. Bu huyumuz da aynı. Biz demiş oldum. Nedense aklıma gece yarıları rakısını alıp oğluyla birlikte mezarlıkta demlenen kocakarının hikâyesi geldi. Mezarlıkta çilingir sofrası hikâyesi, yazarın Müzeyyen’den sonra yazdığı devam kitabından bir detay. Devam kitabı ile Müzeyyen’de olup bitenleri yalanlamak istemişti:
“Bir zamanlar, yolunda giderken tıkanmış ve yarım kalmış bir hikâyenin figüranıydım. Hikâyenin kahramanları işi gücü bırakıp kafayı yazmaya takan, fakat ne yazacağına karar veremeyen bir adam, adamın her hareketini gidip annesine yetiştiren küçük kız ve birkaç sayfa sonra kızı alıp evi terk eden Müzeyyen adlı kadın idi. Bana sorulmamıştı ama, kadının evi terk edişine hak vermiştim.” (devam kitabı: Albayım beni…)
Neden yalanlamak, reddetmek istedi ki? Mesela küçük kız müzevir bir çocuk değildi. Sevimli bir ufaklıktı sadece. Adam ile birlikte uyduruk resimler yaparlardı. Resimlerin birinde, desenlerinde güleç güneşler taşıyan palyaço giysileri içinde ikisi dans ediyordu. Daha doğrusu adam klarnet çalıyor, ufaklık dans ediyordu. Para toplayıp eve dönüyor, Müzeyyen’e günlerinin........
© P24
