menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

EZELDE BİLENE SAKLI SIR OLMAZ

9 11
11.04.2025

Mülk/13-14. âyetleri üzerinde düşünürken gönlümüze ünlü şair İbnü’l-Fârız’ın “Biz sarhoş olduğumuzda üzüm daha yaratılmamıştı” sözü düştü. Rivâyet edilir ki bu âyetler, müşriklerin birbirleriyle konuşurken alay yollu olarak “Sessiz konuşun da Muhammed’in Rabb’i duymasın” şeklindeki sözleri üzerine inmiştir: “Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir. Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.[1] Âyetler, Allāh’ın bilgisinin sonradan değil ezelî olduğu gerçeğini vurgulamaktadır. Öyleyse varlık sahnesine çıkacak olan her şeyin bilgisi daha varlık kokusu almadan önce Hakk’ın ezelî ilminde yer almaktadır. Bu bilgi aynı zamandan her varlığın “a’yân-ı sâbite”si[2] demektir ve a’yân-ı sâbite, “Hisler aracılığıyla algılanabilen âlem/Şehâdet Âlemi ile Hakk arasında yer alan bir varlık alanıdır”.

Hakk’ın âlemde kendini izhâr etmek zorunda oluşu O’nun Zât’ına ait bâtınî bir özelliktir ve bu bakımdan Hakk; hareketsiz “Tek/Ahad” değil, kendisini izhâr ve tafsîl etmeye/ayrışmaya meyleden dinamik “Bir/Vâhid”dir. Hakk zâhiren ve şeksiz-şüphesiz “Tek”dir, ama bâtınen ve bilkuvve Kesret’tir. Böyle olunca Hakk’ın kendini izhârı tecellî’nin hem birinci ve hem de ikinci merhalelerinde bâzı sâbit motifler uyarınca vukû bulur. Hakk, ilk tecellî[3] merhalesinde, kendini rastgele değil aksine belirli bir takım doğrultularda tafsîl eder. Bu doğrultular ya da tecellî kanalları Hakk’ın Zât’ının gereği olarak daha ezelde tesbit edilmiştir. Bununla beraber bütün bunlar aslında İlâhî Bilinç’te vukû bulduğundan, a’yân-ı sâbite de Gayb Âlemi’nde ezelden beri mevcûd olan gerçeklerdir. Hakk’ın tecellîsinin ikinci[4] merhalesini, yani Hakk’ın Şehâdet Âlemi’ndeki ferdî nesnelerde tecellîsinin şeklini kesin olarak belirleyenler de işte bu gerçeklerdir. Hakk’ın kendini kevnî âlemde izhâr etmesi, ise rastgele değil, fakat ilk tecellî tarafından üretilmiş olan ezelî gerçeklere/a’yân-ı sâbite’ye uygun olarak vukû bulur. Başka bir deyişle a’yân-ı sâbite, “Hakk’ın kendisini kevnî âlemde........

© Mir'at Haber