İNSANIN EN YÜCE HAZZI: ALLAH’I BİLMEK VE O’NUN CEMALİNİ MÜŞAHEDE ETMEK
İnsanın Yaratılış Gayesi
İnsanoğlu, fıtrat itibarıyla iki yönlü yaratılmıştır: biri cismânî (maddî), diğeri rûhânî (manevî).
Cismanî yönü arzular, öfke, şehvet ve nefis kuvveleriyle hareket eder; rûhânî yönü ise kalp, ruh ve akıl vasıtasıyla Allah’ı bilmeye, O’na yönelmeye, O’nu sevmeye meyillidir.
Kur’an, bu yönelişi “Ben cinleri ve insanları, ancak (Beni bilip) Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (ez-Zâriyât, 56) ayetiyle haber verir.
Bu kulluğun özünde bilmek (maʿrifet) vardır; çünkü ibadet, Allah’ı tanımanın meyvesidir.
Dolayısıyla insanın hakikî gayesi marifetullah, yani dünyada Allah’ı tanımak ve âhirette O’nun cemâlini müşâhede etmektir.
Zira bilmek, sevmeyi doğurur; seven sevdiğine itaat eder; bu da insanı Allah’ın rızasına ulaştırır.
Kalbin Lezzeti: Marifetullah’ın Hakikati
İmam Gazâlî, İhyâʾ ʿUlûmi’d-Dîn isimli eserinde şöyle der:
“Her kuvvenin kendine mahsus bir lezzeti vardır; kalbin lezzeti ise Allah’ı bilmek ve tanımaktır.”
Gözün lezzeti görmek, kulağın lezzeti işitmek, dilin lezzeti tatmak, burnun lezzeti koklamak; kalbin lezzeti ise Allah’ı bilmek, O’nu sevmek ve O’nunla huzur bulmaktır.
Zira kalp, insanın idrâk merkezi ve ilâhî tecellî mahallidir.
Bedenin ve nefsin gıdası yemek ve içmek, kalbin ve ruhun gıdası zikir ve marifettir.
Nasıl ki aç kalan beden zayıflarsa, zikirsiz ve marifetsiz kalp de kararır.
Dünyevî tüm hazlar zamanla solar, ama marifetullah’tan doğan kalbî lezzet ölmez; zira o, Allah’ı bilmenin ve O’nunla yaşamanın hazzıdır.
Nitekim Kur’an, bu ilahî aydınlanmayı şöyle haber verir:
“Allah, kimin göğsünü İslâm’a açmışsa, o Rabbinden bir nur üzeredir.” (ez-Zümer, 22)
Bu nur kalbe doğduğunda insan artık basîret (manevî görüş) sahibi olur.
Basîret, aklın ötesinde bir kavrayıştır; çünkü kalp, Allah’ın nuruyla görür.
Bu yüzden kalbin lezzeti, varlığın hakikatini nur-i ilâhî ile müşahede etmektir.
Marifetullah: Bilginin Şerefi ve İmanın Derinliği
“İlmin şerefi mâlumun, yani bilinenin şeref ve rütbesi ölçüsündedir.” (İmam Gazâlî)
Mâlum (bilinen) ne kadar şerefliyse, onu bilmek de o kadar şereflidir.
O hâlde en şerefli mâlum, Allah Teâlâ’nın Zâtı ve sıfatlarıdır.
Mârifeti elde eden kimse, sadece aklen değil, kalben de yükselir.
Bu yüzden marifetullah, hem ilmin kemali, hem imânın hakikati, hem de kalbin Allah’ı tanımasıdır.
Bu, sadece kavramsal değildir; şuhûdîdir (müşâhedeye dayalıdır) yâni gözle değil, kalple görülür, ruhla sezilir. Çünkü Allah, akli ve naklî delillerle bilinir, kalbin nuruyla tanınır, ruhun huzuruyla sevilir.
Akıl delil bulur, kalp tanış olur, ruh yakınlık kazanır.
Bilgi........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein