FELSEFENİN İSLAM KARŞISINDA YANILGISI
Felsefe, insanın aklıyla hakikati bulma iddiasıdır. Antik Yunan’dan günümüze kadar, insan düşüncesi evreni, insanı ve varlığı anlama gayretiyle çeşitli felsefi sistemler ortaya koymuştur. Ancak bu sistemlerin ortak noktası, beşerî aklı mutlaklaştırmaları ve Allah’ın vahyini yok saymalarıdır. İslam ise insanı akletmeye, düşünmeye ve tefekküre davet eder; fakat bunu vahiyden bağımsız değil, tam tersine vahyin ışığında yapar. Bu temel fark, felsefenin İslam karşısındaki yanılgısının özüdür.
Kur’an, insana “düşün” der; ama bu düşünceyi Allah’ın muradına uygun bir istikamete yönlendirir. Felsefe ise insana “düşün” der, fakat ölçüyü insandan alır. İşte bu noktada felsefe, ilahî hakikat karşısında çıkmaz bir yola sapar.
Felsefenin Yanılgısının Temel Boyutları
1. Felsefe Beşerîdir, İslam İlâhîdir
Felsefe, aklı mutlaklaştırarak hakikati yalnızca insanın düşünce ürünlerinde arar. Oysa insan sınırlıdır; zaman, mekân ve imkân ile kayıtlıdır. Kur’an ise mutlak hakikat kaynağıdır:
“Eğer hak, onların hevalarına uysaydı, gökler, yer ve bunlarda bulunanlar bozulup gitmişti.” (Mü’minûn, 23/71)
Ayet, insanın hevasına dayalı düşüncenin hakikati tahrif edeceğini açıkça bildirir.
2. Tefekkür ile Felsefe Arasındaki Fark
İslam’da tefekkür, insanın Allah’ın yaratışına bakarak hakikati idrak etmesidir. Tefekkürün sonu Allah’a teslimiyet ve kulluktur. Felsefe ise kendi başına, bağımsız bir hakikat arayışı iddiasındadır. Fahruddin er-Razi’nin ifadesiyle, “Aklın göz olması için ışığa ihtiyacı vardır; o ışık vahiydir.” Felsefe, bu ışığı reddettiği için karanlıkta kalır.
3. Ontolojide ve İnsanda Sapma
Batı felsefesi, özellikle Descartes’tan itibaren, hakikati insana indirgemiştir: “Düşünüyorum, öyleyse varım.” Oysa İslam’ın cevabı şudur: “Allah var, öyleyse ben varım.” İnsan, varlığını kendi aklıyla değil, Allah’ın iradesiyle kazanır.
Muhammed İkbal, Batı felsefesini eleştirirken şöyle der: “Batı insanı, Tanrı’yı dışarıya attı ve kendini merkeze koydu; fakat sonunda kendini de kaybetti.”
4. Ahlakta Görelilik ve İslam’ın Sabit Ölçüsü
Felsefe, ahlakı göreceli kılar. Nietzsche’nin “üstinsan” fikri ya da sofistlerin “hakikat yoktur” anlayışı, bunun en uç örnekleridir. İslam ise ahlakı vahye dayandırır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Husnü’l-Hulk, 8)
Ali Şeriati bu noktada şunu vurgular: “Batı felsefesi insanı yalnızlığa ve çıkar ilişkilerine mahkûm etti; İslam ise toplumsal adalet ve ahlaka dayalı bir kardeşlik inşa etti.”
Hz. Muhammed’in Örnekliği ve Felsefenin........© Mir'at Haber





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein