menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Üç oğul, üç baba ve Şark’tan doğan güneş

14 8
12.12.2025

Batılı şarkiyatçıların biz Müslümanları şarklı yani doğulu olarak tanımlamalarının üzerinden fazla geçmedi. Bu kelime kendilerini merkeze alarak bizi yaftalamaya başlamalarının ilk adımlarından biriydi. Ardından “şarkın evsatı” adıyla yeni bir kavram üretip onu Ortadoğu diye tercüme ettiler. Ürettikleri kelimeyi, basın ve tedrisat marifetiyle şarklılara benimsettiler. Müslümanlar, artık onların doğusundaydı. Bazı Müslümanlar da onların doğusunun orta tarafındaydı. Bu tanımlamaya göre Kudüs şehri, Ortadoğu’ya düştü.

Bugün Türkiye’de yaşayan ve Kudüs’ten ya da Gazze’den bahsederken Ortadoğu ifadesini kullanan bir Müslüman’a, Kudüs’ün Türkiye’nin güneyinde olduğunu hatırlattığınızda şaşkınlıkla size baktığını görebilirsiniz. Kullandığı kelimenin kendisine ne kadar yabancı olduğunu fark etmenin verdiği ilk şokla kısa ama derin bir tefekküre başlayacaktır. Sadece coğrafyamızın değil coğrafyadaki yönlerimiz bile işgal edildiğini anlayacaktır. Halbuki her birimiz, güneşin evvela doğudan yükseldiğini biliriz. Allah, güneşi şarktan getirir (Bakara 2/252). Şarklılar güneşi görüp aydınlanmadan, garba nur ve ışık ulaşamaz. Her sabah bu hakikatle uyanan bir insanın son yüzyılda İngiltere’yi merkeze alarak Doğu ve Ortadoğu kavramlarını kullanması, bir yön kaybıdır.

Şarkiyatçılar, yönler de dahil olmak üzere hayatın her alanına dair ürettikleri yeni kavramları ve bunların tanımlarını, işgal ettikleri Müslüman beldelerdeki insanlara benimsettiler. İstanbul’dan Hindistan’a kadar şarkta yaşayan halklar da kavramın kendilerine yüklediği eziklikten kurtulmak için bir dizi çaba sarf etti. Batılı olunca şarklı yaftasından kurtulacağını düşünenler olduğu gibi şarkla savaşmayı, yükselmenin eşiği görenler de oldu. Şarkın batı karşısındaki serencamını Masal şiirinde tasvir eden Sezai Karakoç, yedinci oğulun batıya meydan okuyan sesini, şarkın asaletini korumak için şu şekilde dile getirdi:

“Batılılar!

Bilmeden

Altı oğlunu yuttuğunuz bir babanın yedinci oğluyum ben

Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden

Babam öldü acılarından kardeşlerimin

Ruhunu üzmek istemem babamın

Gömün beni değiştirmeden

Doğulu olarak ölmek istiyorum ben”

Şiirde yedinci oğulun, “babanın ruhunu üzmek istemeyen evlat” oluşuna vurgu yapıldığı dikkatinizi çekmiştir. Evet şarklılar böyledir. Babalarının yolunu sürdürmek, davasını taşıyıp yürütmek ve kavgasını yaşatmak onlar için hayattan daha önemlidir. Babalar için de evladın bu yolu sürdüreceğini bilmek bir teselli ve iftihardır. Onlar şarklıdırlar. Babalarının ya da annelerinin kendilerine verdiği ismi ya da hangi kabileye mensup olduklarını unutmazlar. Soylarındaki asaleti yaşatmak için ölürler. Bu şarklı kimliğidir ve değişmeden sürüp gider.

Kur’an’da bazı babaların oğullarıyla konuşmalarına, onlara nasihatlerine ve aralarında geçen hadiselere yer verilmiştir. Zira Kur’an’ın nazil olduğu şark coğrafyasında birey, ailesi ve kabilesiyle vardır; bir bütündür. Yaşarken, ölürken, evlenirken ve ilim öğrenirken kabilesini ve sülalesini temsil eder.

Şarkta oğullar babalarının kavgasını sürdürür. Bundan dolayı Hz. Zekeriya ellerini açıp........

© Milli Gazete