menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Konya’da Unutulan Bir Değer; Şeyzhade Ailesi-5 Muhammed Zeynelabidin Efendi ve Meşrutiyet

8 0
22.10.2025

Merhabalar Kıymetli Okurlar.

Geçen hafta hayatını anlattığımız Zeynelabidin Efendi’nin bu hafta Meşrutiyet hakkındaki görüşleri ve Meclisi Mebusan’da Konya hakkında yaptığı konuşmalardan bahsedeceğiz.

Zeynelabidin Efendi, siyasete atılarak 1908 yılında yapılan Meclis-i Mebusan seçimlerinde İttihat ve Terakki Fırkası'ndan Konya Mebusu seçilmiştir. Mebus seçilene kadar medresede müderrislik ve Nakşibendi tarikatı şeyhliği görevlerini sürdürmüştür. Mebus olduktan sonra da müderris olan kardeşleri aracılığıyla medreselerle olan ilişkisini devam ettirmiştir.

Meclis-i Mebusan’da oldukça etkin bir milletvekili olan Zeynelabidin Efendi, Yıldız Sarayı’nın yağmalanması, değerli evrak, para ve eşyaların akıbeti, ayrıca il ve ilçe müftülüklerine yapılan atamalar gibi konularda birçok soru önergesi vermiştir.

Eğitim ve medreseler konusunu sık sık gündeme getirmiş, İttihat ve Terakki yönetiminin medreselere karşı yürüttüğü uygulamalara karşı çıkmıştır. Medreselerin önemini savunarak, bu kurumların ihmal edilmesini eleştirmiştir.

Örneğin, Meclis kürsüsünde yaptığı bir konuşmada, Konya’da matematik okutacak bir muallim bulunamadığını, bunun temel nedeninin ise muallimlere maaş ödenmemesi olduğunu dile getirmiştir. 1910 yılında yapılan eğitim ıslahatları sonrasında, medreselerde ders verecek muallimlere ücret verilmediğinden, derslerin düzenli olarak devam ettirilemediğini ifade etmiştir. Bu durumun da medreseler için gösterilen çabaları boşa çıkardığını vurgulamıştır.

Mecliste yaptığı konuşmalardan birinde, yaşanan durumu şöyle özetlemiştir:

“Konya’da bugün için talebe okuyor. Bunlara edavat lazım değil mi? Peki burada okutan muallimler, kaçıyorlar, okutmuyorlar çünkü paraları yok. Bunlara bir maaş vermek lazım değil mi? Bugün temin ederim size, Konya’da çalışan kadar başkalarda çalışan yoktur. Ne okunuyor? (Batı tipi okullar için) Maalesef bir şey yoktur. Ben memleketimi bilirim, rica ederim efendim.”

Zeynelabidin Efendi, medreselerde matematik gibi bilimsel derslerin okutulmasının önündeki en büyük engelin, muallimlerin maddi olarak desteklenmemesi olduğunu vurgulamış ve şu ifadeleri kullanmıştır:

“Bugün bir hoca kalkar da şu medresede ben hendese (geometri) okutacağım derse, o hocaya da o para verilsin. Mekteplere bu kadar para veriyoruz da, medreselere, bu hocalara vermeyecek miyiz? Rica ederim, insaf edin.”

Bu eşitsizliğin çözümü olarak, her memleketin kendi vakıf gelirlerinin o memlekette kalmasını teklif etmiştir. Ona göre, yerel vakıfların gelirleriyle yerel medreselerin ve dini hizmetlerin desteklenmesi, hem eğitimde adaleti sağlayacak hem de merkeziyetçi yapının doğurduğu sorunları azaltacaktır.

Zeynelabidin Efendi, vakıfların merkezi bir sistemle yönetilmesine de açıkça karşı çıkmıştır. Bu durumu meşrutiyet yönetimiyle bağdaştırmamış, İslam cemaatine karşı adaletsiz bir uygulama olarak görmüştür. Nitekim, azınlık cemaatlerinin vakıflarını kendi kontrollerinde özgürce yönetebilmelerine dikkat çekerek, Müslüman cemaatlerin de en az onlar kadar vakıf özgürlüğüne sahip olması gerektiğini savunmuştur.

Vakıfların yerel idarelere bırakılması yönündeki teklifinin kabul görmemesi üzerine, Zeynelabidin Efendi, devlet hazinesine vakıflar aracılığıyla 1.073.000 lira gelir sağlayan mescitler için, yalnızca inşaat ve onarım harcamalarında kullanılmak üzere 50.000 lira tahsis edilmesini Meclis'te talep etmiştir.

Zeynelabidin Efendi, siyasi hayatı boyunca tek parti egemenliğine karşı çıkmış, siyasetin farklı görüş ve partilere açık olması gerektiğini savunmuştur. Ona göre, siyasi hayatın tek bir partinin kontrolü altında şekillenmesi, halk üzerinde baskıcı bir iktidar yapısı oluşturur. Bu nedenle, farklı siyasi görüşlerin varlığı ve bu görüşlerin eliyle hükümetlerin denetlenebilir hale gelmesi, sağlıklı bir yönetimin temel şartıdır.

Bu düşüncelerini daha geniş kitlelere ulaştırmak amacıyla, "İslamiyet ve Meşrutiyet" adlı bir kitap kaleme almıştır. Bu eserinde, halkın yönetime katılımını sağlayacak bir sistemin hem İslamiyet’in ruhuna hem de meşrutiyet rejiminin ilkelerine uygun olduğunu savunmuştur.

Zeynelabidin Efendi’ye göre, Müslümanlar ülke işlerine “el katmak”, yani siyasete ve yönetime katılmak için gücü yettiğince çaba göstermelidir. Bunu da "pak bir vazife", yani kutsal ve temiz bir sorumluluk olarak görmelidirler. Ancak bu sorumluluğun hakkıyla yerine getirilebilmesi için, halkın yani Müslümanların bilgilenmesi şarttır. Seçmen, bir mebusun nasıl seçileceğini, hangi niteliklere sahip olması gerektiğini bilmelidir. Zeynelabidin Efendi’ye göre, bu bilgiye sahip olmak, seçmen için........

© Merhaba Haber