Önder Özden yazdı: DEM’in ezberi muhalefetin yeni alışkanlığı
Varoluşumuz, en temel anlamıyla, bir alışkanlıklar koreografisi. Bizi bir yerden bir yere taşır, çoğu zaman bizim açık bir onayımız olmadan. Her sabah aynı saatte uyanmamızı sağlar, sanki bizden daha sadık bir hafızaya sahipmiş gibi. Gün boyunca bizi, çok önceden açılmış patikalarda ilerletir. Alışkanlıklarımıza güveniriz, onların sessiz akışına yaslanırız. Ve bizi taşırken, bir bakıma bizi biçimlendirir. Fark ettiğimizden çok daha ince, çok daha kapsamlı biçimlerde bizi şekillendirir.
Fakat yalnızca bedenlerimizin alışkanlıkları yok. Aynı dinamik zihin için de geçerli. Zihinlerimiz de çeşitli tekrarların yığını bir ölçüde. Fikirleri oluşturur, olayları yorumlar ve dünyayı mevcut kalıplar aracılığıyla anlamlandırırız – bir tür entelektüel tekrar. Bu örüntüler bize doğal gelir çünkü alışılmışlardır. Yani, düşüncelerimizin de refleksleri, tikleri, tekrarlayan devinimleri var.
Siyasetin de alışkanlıkları var, pek de şaşırtıcı olmayacak şekilde. İttifakların nasıl kurulduğu, krizlere nasıl tepki verildiği, kararların nasıl savunulduğu ya da ertelendiği – tüm bunların, tarihin uzun yayından devralınmış siyasal alışkanlıkların üzerine bina olduğunu söylemek abartı sayılmaz. Bu alışkanlıklar, tüm siyasal yapıyı bir ölçüde şekillendirir; yönetimin ve muhalefetin ritimleri sanki değişmezmiş gibi tekrar eder, zamanın ruhuna uymasa bile.
Ve bütün bu alışkanlıklar –bedensel, zihinsel, siyasal– bir noktada prangaya dönüşme riskini de barındırır. Bizi belli biçimlere hapseder. Bir zamanlar işleyişimizi kolaylaştıran alışkanlıklar zarar vermeye başlar; bir bağımlılık gibi, bırakamadığımız bir tekrara dönüşür. Zihinsel alışkanlıklar yeni fikirlere ya da farklı ihtimallere körleşmemize yol açar. Siyasal alışkanlıklar yeni durumlara gerçek, doğrudan yanıtlar vermemizi engeller, bizi artık gerçeklikle uyuşmayan eski kalıplara bağlar.
Örneğin, Marx’ın radikal çağrısına zemin hazırlayan şey, tam da bu yaygın prangalama – yaşamsallığın mekanik tekrarla boğulması: “var olan her şeyin köklü eleştirisi” ihtiyacı. Eleştiri gerekli, çünkü alışkanlıklar, tüm biçimleriyle, nihayetinde bize zarar vermeye başlar, büyümemizi köreltir ve yaratıcılığımızı elimizden alır. En yaratıcı eylemlerimiz bile bir tike, önceden yazılmış satırların bilinçsizce okunmasına indirgenme riski taşır, bizi kendi tarihlerimiz tarafından programlanmış, neredeyse robotlar gibi otomatik unsurlardan oluşan bir demete, yığına dönüştürür.
Yine de alışkanlık yalnızca boğulmak değil. Başka bir ihtimali de barındırır.
Alışkanlığı sadece bir pranga olarak görmek, onun derin, eş zamanlı potansiyelini kaçırmak demek. Alışkanlık, basitçe ezbere dayalı bir bellek kaydı veya bilinçsiz bir tekrar değil. Tam tersine, doğası gereği bir diyalog biçimi – kendimizle çevremiz arasında sürekli, karşılıklı bir iletişim.
Çünkü alışkanlıklar tamamen statik değil; değişime uyumlanmışlardır – ya da en azından bu kapasiteye sahipler. Alışkanlıklarımıza tamamen sıkışıp kalmış değiliz;........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein