menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Canımın istediği değil kendimin istediği

15 1
03.12.2025

Baktım canım çay istiyor, ben de kendime kahve yaptım… “Canımın istediğini değil, kendimin istediğini yapacağım” derken bu sözü ilk duyduğumda düşündüğümden daha derin anlamlar taşıdığını fark ettim.

Çünkü insanın içinde iki ayrı benlik yaşar: İsteyen ben ve seçen ben. Arzu eden yanımızla o arzuyu yönetme kapasitesine sahip bilincimiz arasındaki gerilimi her gün hissederiz. Çoğu zaman “canımızın istediği” ile “kendimizin istediği” birbirine karışır ve hangisinin bize ait olduğunu seçmek kolay olmaz. Oysa “Canım çay istiyor ama ben kahve yaptım” cümlesi, basit bir tercih gibi görünse de insanın iradesine dair önemli bir iz taşır: Arzuyu izlemek yerine ona rağmen seçim yapan bir benlik vardır.

İlk insanın dünyasında yaşam çok daha sadeydi. Hayvanlar içgüdüyle suya, bitkiler güneşe, kuşlar göç mevsimine yöneliyordu; doğada herkes “canının istediğini” yapıyordu. Çünkü “canının istediği” ile “kendinin istediği” arasındaki ayrım henüz yoktu. Dürtüler yaşamın temel yasasıydı: açlık, kaçma, korunma, hepsi kendiliğinden işlerdi. Ancak insanın içindeki kıvılcım farklıydı. Ateşi bulan el, düşünmeyi de buldu. Dürtünün çağrısını duysa bile ona göre davranmak zorunda olmayan tek canlı insan oldu. Canı su içmek istediğinde çanak yapmayı düşündü; canı saldırmak istediğinde beklemeyi , pusu kurmayı öğrendi. Doğa ona içgüdüyü verdi, fakat insan bunun üzerine bir kat daha ekledi karar vermeyi öğrendi. Böylece “canımın istediği” bilinçaltının sesi, “kendimin istediği” ise bilincin yükselen sesi hâline geldi.

Toplumların gelişimi de bu iki sesin çatışmasıyla şekillendi. Köyler kurulurken de şehirler yükselirken de insanlar hem hızlı atan kalplerine hem de düşünen zihinlerine kulak verdi. Dürtü savaş çıkarırken, bilinç barışı aradı. Dürtü........

© Medya Günlüğü