Atatürk’ün Kadın İmgesi ve Günümüz Laik Kadın Anlayışı Üzerine
Türkiye’de son otuz yılda özellikle siyasal alanda kullanılan halkçı kavramların anlam ve içerikleri oldukça değişti. Kimi kavramlar tam olarak anlaşılmadan topluma dayatılırken bazılarının içerikleri siyasilerin işine geldiğince türlü hallere evrildi. Üzerinde en çok hak iddia edilen, slogan haline gelen, adeta magazinleşen ve çekiştirildikçe her yöne esneyen laiklik kavramı baştan sona değişikliğe uğradı.
Özellikle kadınların kılık kıyafet argümanı üzerinden yürütülen, kadın hakları/ kadın özgürlükleri ve cinsiyet eşitliği kampanyalarına başlık yapılan laik kadın imajinasyonuna; bakınız! Atatürk nasıl malzeme edildi ve deyim yerindeyse Atatürk adı nasıl harcandı/ harcanıyor?
Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerinden biri olan ve Atatürk’ün vefatına kadar başyazarlığını yapan Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya kitabında, Atatürk’ün kadınlarla ilgili görüşlerini ve düşüncelerini aktardığı bölümü, ortaöğretim inkılap tarihi derslerinin müfredatına almak yerinde olabilir. Çünkü Atatürk ve özellikle Laiklik ilkesinin kadınlara atfedilen tarafı ile ilgili topluma zerkedilen, kulaktan dolma yalan yanlış bilgiler günümüz Türkiye siyasetinde Atatürkçü düşünce tarzını çok yanlış çiziyor.
Kitap, Atatürk’ü yakından tanıyan bir kalemden onun kişiliğini, fikirlerini, devrimlerini ve siyasi anlayışını aktarmıştır. Özellikle Cumhuriyetin kuruluş sürecini dilden dile anlatımla değil birinci elden gözlemlerle yazmıştır.
Falih Rıfkı Çankaya kitabında Atatürk’ün kadınlarla ilgili düşünce ve fikirlerini aynen şöyle kaleme almıştır:
“Atatürk’ün kadın anlayışının pek garplı olduğu söylenemez. Özelde böyle iken Türk kadını için Onun kafasına göre kadın, hür ve erkekle eşit olmalıdır. Batı medeniyeti dünyasının kadını ile mukayeseden kaçınmalı, Türk kadını bütün aşağılık komplekslerinden kurtulmalıydı. Medeni kanunla Türk kadınına Garp kadınının bütün haklarını veren Atatürk, kendi münasebetlerinde bırakınız ecnebi erkekle evlenen Türk kadınını, ecnebi kadınla evlenen Türk erkeğine bile tahammül etmezdi.”
Bu paragraftan hareketle Atatürk’ün kadın hakları ve toplumun modernleşmesi adına özellikle; medeni kanunun kabulü ile Türkiye Cumhuriyeti tarihinde atılmış oldukça radikal bir adımdır. Öte yandan gelenekçi ve muhafazakâr yanı da koruyan bir duruş sergiler. Atatürk yasalarla kadın özgürlüğünü savunmakla birlikte özel hayatında bazı geleneksel kodlara sıkı sıkıya bağlıdır. Çünkü kadın ona göre en kutsal varlıkların başında gelir. Türk kültüründe kadın saygıdeğerdir.
Sayfa şöyle devam ediyor:
“Atatürk kadın konusunda öyle gelenekçidir ki hanımların tırnaklarını bile boyamasını istemez. Son derece kıskançtır ve bu onun hissi mizaç ve alışkanlığıdır.”
21 Haziran 1935 tarihli Ulus Gazetesi 1.sayısında ve Özel Şahingiray’ın Atatürk’ün Nöbet Defteri Kitabında (1937- 38) yer alan soru cevap kısmında kadınlarla ilgili özel düşüncelerinin yer aldığı şu cümleleri de ilgi çekicidir:
“Beni bir kadına en çok çeken şey güzellik değil! Yetenekli ve coşkulu olmasıdır. Beni güzellikten daha fazla etkileyen şey, iki kalp arasında yaşanan sempati alevidir.”
Günümüz kadın varlığının heykelsi yani plastik açıdan değerlendirildiği bu günlere bir atıf olması açısından şu düşünceleri de yol göstericidir Atatürk’ün:
“Tanrının verdiği zekayla kutsanmış olmayan bir kadınla hiçbir zaman ilgilenmedim.”
Ona göre; kadının toplumsal konumu ülkenin uygarlık göstergesidir. Kadın erkek eşitliği, eğitim, iş, toplumsal ve sosyal yaşamda kadın; vazgeçilmez unsurdur.
Giyim kuşam özgürlüğü ile ilgili sorulan bir soruyu da şöyle yanıtlar:
“Kadın isterse çarşaf giyer, isterse modern elbise. Önemli olan onu kendi isteği ile seçebilmesidir.” Bu cümle laiklik ilkesinin her bireyin........
© İstiklal
