menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Akşam Secdesi

12 0
06.08.2025

Şehrin her köşe taşını sahiplenmiş, birbirine de farklı gözlerle bakan, kimi kasketli, kimi miğferli, kimi de çıplak kafalı bin bir tip ancak kendi gözlerinin zaviyeleri kadar olan soluk duvarlı soluk sokakları gözetlemekteydi. Tiplerin farklılığına aldırış etmeden hepsine birden gelen emir ise tek ve kat’iydi:

Adam sabahı görmeyecek!

Belki bu sabahı değil ama yarınının sabahını olmadı sonraki yarının sabahını.

Trebeviç’den yankılanan mermi seslerinin ardından haftalar geçmiş ama mermilerin zihinlerdeki vızıltısı kimileri için hâlen silinememişti.

İşin can sıkıcı bir tarafı daha vardı. Adam ortalıkta yoktu, yer yarılmış ve adam oracıkta, yerin dibinde yok olmuştu.

Osman Baba’ydı adamı en son gören, o dahi bilmiyordu nereye gittiğini, hangi akşamın ardından kaybolduğunu. Sıcak rüzgârın esintisi, ötelerden toprağa öfkelenen toz kümeleri, yağmursuz beyaz bulutlar, onlar bile herhangi bir iz getirmemişti günlerdir.

Şehrin kalbinden huzursuz bir ses, beklemekteydi ansızın haykıracağı o zamanı.

Düşünebiliyor musunuz? Hem de sonbaharda… Sonbaharın hatırını da kırarcasına.

Mevsimin sarı yüzü Mostar’ın taşları ile hem hal olmuş, yağacak yağmuru beklemekteydi. Yeşilin bu toprakları terk ettiği günden beri yapraklar bir isyan başlatmış, o en zayıf yerlerinden gurbet yoluna düşmenin geleceği emri beklemekteydi. Ana yurtlarından ayrılmaları için bir kıpırtı, ufak bir esinti, inceden bir yağmur damlası yetip de artacaktı ama yaz kurak geçmişti bir kere. Ne esinti ne de yağmur… gurbetten önce hasretlik çekiliyordu buralarda.

Mostar’ın rengi sarıydı artık, alışılmış bir sarı. Turuncudan arda kalan, oradan sıyrılıp akşam kızıllığında kendini bulan, yetmemiş üstüne bir de kavrulup kahvenin rengine karışan sarı.

Sadece Neretva olup bitene kayıtsız kalmıştı. Kafasına göre mavi, kafasına göre yeşil........

© İnsaniyet