menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Laik Batı’nın teokratik kayyımı İsrail

12 17
19.06.2025

İslamcısından milliyetçisine, Marksistinden Liberaline, Filistinli tüm direniş grupları, 7 Ekim 2023’te Gazze’de büyük bir savaşın düğmesine bastılar. Öcalan’ın 3. Dünya savaşı diye nitelediği savaş böylece başlamış oldu. 1948’den bu yana yeryüzünün tüm yasal ve ahlaki kurumlarını/değerlerini pervasızca hiçe sayan ve bu nobranlığı Batılı metropollerce ve işbirlikçi Arap rejimlerince hoş görülerek hukuktan bağışık tutulan soykırımcıya karşı umutsuz halk “huruç harekatı”ndan başka ne yapılabilirdi ki?

1948’de, İsrail kurulduğunda, yerleşimci olarak Dünya’nın dört bir tarafından getirilen Yahudiler’e yer açmak için köylerinden, kentlerinden sürülen Filistinliler’in bir kısmı, Lübnan ve Suriye gibi komşu ülkelere, bir kısmı da Batı Şeria ve Gazze gibi Filistin toprakları dahilindeki mülteci kamplarına yığınlar halinde yerleştirilmişti. Mülksüzleştirilmiş ve vatansızlaştırılmış milyonlar, en temel ihtiyaçlarına, işgalcilerinin keyfi davranışlarına tahammül ederek ya ulaşabildikleri ya da ulaşamadıkları, bitmeyen bir aşağılanmayı yaşıyorlardı. Tüm bunların yanısıra, zamanında köylerini, kentlerini terketmek zorunda kalan Filistinlilerin kendi yurtlarına dönüşü yasak iken Dünya’nın herhangi bir yerindeki bir Yahudi’nin istediği zaman bir “yerleşimci” olarak oralara yerleştirilmesi mümkündü. Ve bu yerleşimci politikası, İsrail’in uluslararası kabul görmüş 1967 öncesi sınırları içindeki topraklara değil 67 savaşı sonrası işgal ettiği topraklarda uygulanıyordu. Yani askeri işgal, demografik işgalle kalıcılaştırılıyordu. Yerleşimcilerin silah taşıma, gerek gördüğünde arazisine el koyduğu Filistinliye karşı silah kullanma, o arazilerde devlet desteğiyle ev, tesis vs kurma gibi imtiyazları vardı. Sözün kısası, Batılı hamilerinin göz yumması ile, Filistin’in işgal edilmiş topraklarında İsrail tarafından tam anlamıyla bir apartheid rejim uygulanıyordu.

Mısır sınırında mülteci kamplarından oluşan bir bölge olan Gazze, 1967 savaşında İsrail tarafından işgal edilmiş, yoğun yerleşim yerleri nedeniyle bir kaç Kibbutz dışında Yahudi yerleştirilememiş, çok az yurtsever Hıristiyan Arap hariç nüfusunun neredeyse % 99’u Müslüman olan bir yer. Böyle olduğu için de, Batı Şeria ile kıyaslandığında en uzlaşmacı El Fetih’in bile radikalleşmekten kendini alamadığı bir yer. Hatırlanacağı üzere, 7 Ekim harekatını şiddetle reddeden El Fetih başkanı Mahmud Abbas, kendi örgütünün Gazze’de Aksa Tufanı harekatına katılmasını engelleyememişti.

Oslo anlaşmaları gereği 2005 yılında İsrail’in terkettiği 2,3 milyonluk Gazze, 2006’da yapılan genel seçimlerde Hamas’ı seçmiş, hatta Hamas Batı Şeria’da bile hatırı sayılır destek almış ve başkanı İsmail Heniyye, Mahmud Abbas tarafından Filistin’in başbakanı ilan edilmişti.

Tüm bağımsız gözlemcilerin, hatta eski ABD başkanı Jimmy Carter’ın bile, seçimleri adil ve demokratik ilan etmiş olmalarına rağmen İsrail seçim sonuçlarını kabul etmedi. Gazzeli vekillerin Batı Şeria’daki parlamentoya gitmelerine izin vermeyerek hem meclisin hem de hükumetin teşekkülüne imkan vermedi. AB ve ABD, İsrail’in bu kararına direnmek bir yana destek oldular ve Ramallah’taki Filistin yönetimine verdikleri fonları ya kestiler ya da Gazze’ye gönderilmesine engel oldular. Diğer taraftan da İsrail denizden, karadan ve havadan Gazze’yi ablukaya aldı. Gazze’nin Dünya’ya açılan tek kapısı olan Refah sınır kapısı da Mübarek’in Mısır’ı tarafından kapatılınca 2,3 milyonluk Gazze açık hava hapishanesine döndü. 2008 yılı sonunda, İsrail, denizden, havadan ve karadan büyük bir saldırı başlattı. Yüksek teknoloji ve ateş üstünlüğüyle, Mısır ve diğer Arap ülkelerinin gözlerini kapaması, Batı’nın ise........

© İlke TV