PKK’nın Silah Bırakması: Tarihsel Yükten Demokratik Kazanıma
Kürtler bu ülkenin asli unsurlarından, kurucu ortaklarından biridir. Kurtuluş Savaşı’nda Türklerle ve diğer etnik gruplarla omuz omuza mücadele etmiş, vatanın işgaline karşı büyük bir direniş göstermiş; Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi vatanları olarak görmüş ve kuruluşunda önemli bir aktör olmuşlardır. Ancak bu ortak direnişe rağmen, özellikle Batılı güçlerce Kürtler adeta “cezalandırılmış”; ardından gelen Atatürkçü-Kemalist devrimle birlikte tek tipçi bir anlayış, Kürt kimliğini bir “sorun” olarak tanımlamış, asimilasyon devlet politikası haline getirilmiştir.
Bu dönemde Kürtlerin destekleri inkâr edilmiş, dilleri yasaklanmış, kimlikleri yok sayılmıştır. Özü itibariyle Kürtler ihanete uğramış ve kendi yurtlarında öksüz bırakılmıştır.
Ancak çok partili hayata geçişle birlikte Adnan Menderes (aynı zihniyetin bütün eleştirilerine rağmen) ile başlayan süreçlerde Kürtler bir nebze olsun rahat nefes alma fırsatı bulmuştur. Yine de 1990’lı yılların PKK şiddeti ve devletin sert güvenlikçi politikaları, hem Kürt halkı hem de Türkiye için derin travmalara yol açmıştır.
Tüm bu sancılı ve uğursuz süreçlerin ardından Erdoğan dönemi, bu meselenin çözümünde tarihi bir kırılma noktası oldu. İlk kez Kürt meselesi, haklar ve özgürlükler temelinde ele alındı. Kemalistlerin bıraktığı en ağır miraslardan biri olan bu inkârcı anlayış, belki de Erdoğan döneminin en kayda değer başarıları arasında yer alır. Kemalist devrimle başlayan asimilasyon politikası Erdoğan’ın adımları sayesinde insan hakları, özgürlükler ve demokrasi zemininde ele alınmaya çalışıldı.
Bu yönüyle bakıldığında, ne denirse densin, Kürtlerin Erdoğan’a bir teşekkür borçlu olduğu açıktır.
Bugün Türkiye’de Kürtleri anlamaya, anlatmaya çalışan herkesin iki başlığa mutlaka değinmesi gerekir: Atatürk........
© Hür Fikirler
