Bertolt Brecht’in yaşamı ve tiyatro anlayışı (II. Bölüm)
Dünya kendini savaşa teslim etmişken, savaş karşıtlığı ilkesini yaşamının ve sanatının temel prensiplerinden biri olarak gören Bertolt Brecht’in yaşamına ve tiyatrosuna kaldığımız yerden devam edelim. Brecht, seyircisi işçi olan tiyatroyu, konusu ve oyuncularıyla politize etmiştir. İşçi (proletarya) tiyatrosu fikriyle sahneye de çıkan işçiler, kendi sorunları ve talepleriyle çözüm yollarını aramış ve dönüşüm için bir aydınlanma yaratmıştır. Brecht, tiyatronun ve sanatın gücünün farkında olarak, bu görüşü doğrultusunda toplumsal sınıf tartışmalarında bilinçli kitleler inşa etmek için çalışmıştır.
Brecht’in “epik diyalektik” tamlaması, Almancada “anlatımlı şiir” olarak tarif edilebilir. Yazımın devamında okuma kolaylığı sağlaması için ‘‘epik tiyatro’’ kısaltmasıyla devam edeceğim. Brecht, tiyatro anlatısına bir aracı ekler. Yani oyun sırasında, oyunculardan biri sahneden seyircilere dönüp bir şeyler anlatmaya başlar. İşte burada epik tiyatro dilinde bir anlatım başlamış olur. Bu, birazdan bahsedeceğim dördüncü duvar anlayışının yıkılması demektir. Sinema dilinde de benzer anlatım tekniği, kameraya bakarak izleyiciyle doğrudan ilişki kuran oyuncularla sağlanır. Böylece izleyici hikâyeye dâhil olur, film ile gerçeklik arasındaki çizgi bulanıklaşır. Sinemada bu tekniği kullanan yönetmenlerden ilk aklıma gelenler Woody Allen, Martin Scorsese, John Hughes, Alejandro González Iñárritu, Greta Gerwig, Nuri Bilge Ceylan gibi isimlerdir. Dördüncü duvarı yıkmak, sinemada da tiyatroda da kurguyu sorgulatır, karakteri derinleştirir ya da izleyiciyle doğrudan bir bağ kurarak onun sorular sormasını sağlar. Artık seyirci pasif olmaktan çıkarılır, düşünmeye ve sorgulamaya davet edilir.
André Antoine, yönetmenler çağı tiyatrosunun başlangıç ismidir. Dördüncü duvar terimi onunla birlikte tiyatro literatürüne girmiştir. Dördüncü duvar, burjuva tiyatro geleneğinde, üç yanı kapalı geleneksel proskenyon tiyatrolarda, salonda seyircinin yok farz edildiği, sahne ile seyirci arasında varsayılan hayali duvardır. Tüm oyun yönetimi bu ilke üzerinden, seyirciyle asla iletişime geçilmeyecek şekilde planlanır. İşte Brecht ile birlikte bu hayali duvar aşılır.
Brecht’in içine doğduğu dünyanın tiyatrosu, idealist ve metafizik düşünce üzerine kurulmuştur. Burjuvazi, insanları eşit, özgür ve hukuksal güvence altındaymış gibi görse de kendi sınıfları için gerçek olabilecek bu durum, işçi sınıfı için sadece bir masaldır. Aslında günümüz Türkiye’sinde iktidar ve yakınındaki sınırlı sayıdaki zümre dışında, bu anlayış herkes için artık bir masaldır. Geçmiş dönemin toplulukları, 1917........© HalkTV
