'Black Mirror' epizodu gibi…
Yapay zekâ konusunda özellikle son birkaç yılda yaşanan yeni gelişmeler ve tartışma başlıklarının, sinema sanatındaki yansımalarından biri, Fransız sinemacı Yann Gozlan’ın yönettiği “Yapay Zekâ” (Dalloway)…
Edebiyat ve sinemadaki bilimkurgu anlatılarında yapay zekâ, kontrolden çıkan makinelerin insanlığa vereceği zarar üzerinden ele alındı yıllar boyunca; ama insanlığa yararlı olmak isteyen, hatta can dostumuz olan yapay zekâların sayısı da hiç az değildi.
Yapay zekâ ile korkularımız, beklentilerimiz değiştikçe romanlar ve filmler de değişti. Eskiden yapay zekâ deyince bilgisayarlar kadar insan görünümlü robot ve androidler gelirdi aklımıza. Sonra fiziksel varlığı olmayan yazılımlar girdi hayatımıza. Asıl onlardan korkmamız gerektiğini düşünmeye başladık. Özellikle aksiyon sinemasında, dünyanın sonunu getirecek son derece tehlikeli yapay zekâ yazılımlarının sayısının giderek artması, bunun bir göstergesiydi.
Son yıllarda ise insanlar, dünyanın sonunun gelmesinden ziyade, kendi işlerini kaybetmekten korkmaya başladılar. Sanayi Devrimi’nin ilk döneminde, fabrika işçileri en büyük rakipleri olarak makineleri görürdü. Bugünse sadece fabrika işçileri değil, başta beyaz yakalılar dahil çoğumuz yapay zekâlar nedeniyle işimizi kaybetmekten korkuyoruz artık.
Bir zamanlar, yapay zekâların her işi yapsa dahi sanat yapamayacağına, roman yazamayacağına, beste yapamayacağına, film çekemeyeceğine inanılırdı. Her tür hesap işini mükemmel yapacakları düşünülse de kreatif alanda varlık gösteremeyecekleri öngörülürdü. 21. Yüzyıl’da ise tüm bu önyargılar ve fikirleri sorgulamamıza neden olan gelişmeler peş peşe yaşanıyor. Fransa – Belçika ortak yapımı “Yapay Zekâ”, işte tüm bunların tetiklediği yeni endişe ve korkular üzerinden şekillenen bir film.
Dünya prömiyerini bu yıl Cannes Film Festivali’nin Geceyarısı Gösterimleri bölümünde yapan “Yapay Zekâ”nın ana karakteri, Clarissa (Cécile de France) bir romancı… Sanatçılar ve yazarları destekleyen Ludovico Vakfı tarafından yönetilen büyük bir rezidansta kalıyor. Her ihtiyacının karşılanması bir yana, düzenli maddi destek alıyor. Eski eşi Antoine’ın (Frédéric Pierrot) parasına muhtaç olmak istemeyen Clarissa için önemli bir katkı bu… Çünkü o da Virginia Woolf gibi “kendine ait bir oda” ve para kazanacağı bir iş istiyor sonuçta. Vakıf, her ikisini de sağlıyor ona. Karşılığında tek istedikleri, yönetici Anne Dewinter’in (Anna Mouglalis) söylediği gibi düzenli şekilde yazması, yeni eserine odaklanması sadece… Ama genç yetişkinlere hitap eden romanlarıyla tanınan Clarissa, ne yazacağına karar vermekte zorlanıyor; sanatsal anlamda tıkanıklık yaşıyor ve edebi anlamda hangi yöne gideceğine karar veremiyor. Ta ki, hayatını kaybeden oğlu Lucas üzerine yazmaya başlayana kadar… O zaman her şey yoluna giriyor, roman ilerliyor.
Kaldığı rezidansın en önemli özelliği, ileri teknolojiye sahip olması… Bir tür “akıllı bina”da yaşıyor Clarissa. Virginia Woolf hayranlığı nedeniyle Dalloway adını verdiği ve sesli........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Ellen Ginsberg Simon
Constantin Von Hoffmeister
Mark Travers Ph.d