Ülkenin hali
Toplumsal Çürümüşlük;
Türkiye’nin geleceğini konuşurken, ekonomik göstergeler, politik hamleler veya altyapı yatırımları kadar kritik bir konu var: toplumsal değerler. Ne yazık ki son yıllarda, bireylerin birbirine güveni azaldı, etik değerler erozyona uğradı ve toplumsal bağlar zayıfladı. Bir ülke düşünün; eğitimdeki aksaklıklar, medya ve siyasetteki kutuplaşma, aile yapısındaki sorunlar bir araya gelince, ortaya ciddi bir toplumsal çürüme çıkıyor.
Toplum çürüdüğünde, devlet kurumları bile sağlıklı işlemez hâle geliyor. Adalet yavaşlıyor, yolsuzluk görünür oluyor, insanlar haklı oldukları hâlde sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu durum, sadece bireysel yaşamı değil, ekonomi ve sosyal yaşamı da doğrudan etkiliyor. Türkiye’de pek çok vatandaş, günlük yaşamında güven duygusunu kaybetmiş durumda. İnsanlar birbirine güvenemiyor, çıkar ilişkileri değerlerin önüne geçiyor. İşte bu yüzden söylüyorum: toplum çürürse, her şey çürür.
Çözüm, yasalarla sınırlı değil. Toplumun vicdanı, sorumluluk bilinci ve ahlaki değerleri ayağa kalkmalıdır. Eğitim sisteminde dürüstlük ve eleştirel düşünme ön plana çıkarılmalı; medya ve sanat, doğru bilgilendirme ve kültürel bilinç oluşturmak için aktif rol üstlenmelidir. Bireyler birbirine saygıyı, doğruluğu ve adaleti hatırladıkça, Türkiye yeniden nefes alabilir.
Unutmayalım ki bir ülkeyi güçlü kılan yalnızca ekonomisi veya ordusu değildir; güçlü toplum, güçlü devlet demektir. Türkiye’nin gerçek gücü, vatandaşlarının vicdanında, etik değerlerinde ve toplumsal sorumluluk anlayışında saklıdır. Toplum çürürse her şey çürür; ama toplumsal bilinç yeniden canlanırsa, ülke geleceğe güvenle yürüyebilir.
Ekonomik kriz;
Türkiye’de milyonlarca insan artık sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Faturalar ödenemiyor, ekmek bulmak zorlaşıyor, işsizlik ve sefalet sokakta kendini gösteriyor. Peki, bu durum iktidarın mı, muhalefetin mi umurunda? Maalesef hiçbiri…
İktidar, televizyon ekranlarında büyük projeler, gökdelenler ve havada uçan vizyonlardan bahsediyor. Ama halkın cebindeki para eriyor, mutfaktaki ekmek azalıyor. Muhalefet ise çoğunlukla boş laf yarışında; eleştiriler, suçlamalar ve polemikler dışında bir çözüm üretemiyor. Oysa sokaktaki gerçekler, onların siyasi oyunlarından çok daha acil ve hayati: açlık, yoksulluk, çaresizlik…
Her gün artan fiyatlar, işsizliğin ve yoksulluğun yarattığı korku, sadece bireyleri değil toplumun tamamını çürüten bir zehir gibi yayılıyor. Siyasi figürler kendi çıkarlarıyla uğraşırken, milyonlarca yurttaşın hayatta kalma mücadelesi göz ardı ediliyor. Bir ülke, kendi insanını görmezden geldiğinde çöküş kaçınılmazdır.
Artık söylemek gerekiyor: Türkiye’nin dört bir yanında insanlar sefalet içinde kıvranıyor ve ne iktidar ne muhalefet bu acıyı umursuyor. Politik çekişmeler, halkın mutfağındaki gerçekleri gölgeleyemez. Unutmayalım ki ülkeyi ayakta tutan siyaset değil, insanın refahıdır. Halk açlıktan titrerken, koltuk sevdasıyla uğraşanlar bu ülkenin kaderine ihanet ediyor.
Artık yeter! Siyaset, sadece propaganda ve polemik için değil, insanın yaşam hakkını korumak için yapılmalıdır. Ekonomik sefalet görmezden gelinemez; görmezden gelinirse, kaybeden hepimiz oluruz.
Gençlerin Kaybolan Yarınları Ve Umutları;
Türkiye’de gençlerimiz kayboluyor. Hayallerinden, umutlarından ve yarınlarından… İşsizlik, ekonomik sıkıntı, eğitimdeki aksaklıklar ve toplumun genel çürümesi, gençlerin geleceğe bakışını karartıyor. Gençlerimiz artık “yarın ne olacak?” sorusunu korkuyla soruyor; umut, güven ve motivasyon yavaş yavaş siliniyor.
İktidar, gençlerin geleceğini ilgilendiren konuları kendi siyasi gündeminin arka planına atıyor. Muhalefet ise çoğu zaman sadece eleştiriyor, ama çözüm üretemiyor. Gençlerin iş bulamadığı, eğitim sisteminin........
© Habererk
