Z Kuşağının Başarılı Şefinin Başarı Hikayesi
Kendisiyle gerçekleştirdiğim ve mutfakta karşılaştığı zorluklardan gelecek hedeflerine kadar birçok konuyu samimiyetle paylaştığı bu röportajda, gelecekte hayat geçirmeyi planladığı restoran konseptiyle ilgili ipuçlarını da bulacaksınız.
Kutay Şefim istersen önce seni kısaca tanıyalım.
2000 yılında İstanbul’da doğdum. Eğitim ve öğretim hayatımı İstanbul’da tamamladım. Küçüklüğümden bu yana babamın mesleği dolayısıyla Akdeniz ve Marmara bölgelerinde yaşama imkânım oldu. Bu da bana farklı kültürleri ve farklı mutfakları tanıma olanağı doğurdu. Her zaman ne istediğimi bilen, sorumluluk almaktan çekinmeyen, sürekli kendine yeni hedefler koyan ve öğrenmenin sınırları olmadığına inan bir yapıya sahibim. Eğitim ve meslek hayatım boyunca teorik yaklaşımdan ziyade pratik çalışmanın daha kalıcı olduğunu savunan biriyim.
Mesleğe nasıl adım attın?
Aşçılık mesleğine olan ilgim aslında çocukluk yıllarında başladı. Yemek yapmayı hep yaratıcı bir süreç olarak görüyordum. Başlarda bu bir hobi gibiydi ancak zamanla benim için bir tutkuya dönüştüğünü fark ettim. Meslek olarak aşçılığı seçme kararını ise babamın işletmesini yaptığı restoranda çalıştığım zamanlarda aldım. Küçük yaşlarımdan itibaren bir restoranın her biriminde çalışma fırsatım oldu; serviste, barda, mutfakta, bulaşıkta. Ancak en sonunda mutfakta olmanın bana en iyi gelen şey olduğunu keşfettim.
Aşçılık tutkunun çocukluk yıllarında başladığını söylüyorsun, bu süreçte seni en fazla neler etkiledi?
Çocukluk yıllarımda aile yemekleri ve sofralar beni en fazla etkileyen şeylerin başında geliyordu. Özellikle annemle babamın mutfakta geçirdiği vakit, evde yapılan yaz ve kış hazırlıkları, özenle pişirilen yemekler. Hepsi birer ilham kaynağı oldu. Ayrıca yemeklerin sadece bir karın doyurma aracı değil aynı zamanda insanları bir araya getiren bir güç olduğunu fark ettim. Yemeklerin kokusunu, renklerini ve tatlarını keşfetmek bana hep heyecan verirdi. Yemeklerin, anılarımıza uzanan tek köprü olduğuna inanıyorum. Bu anılar ve tutkular aşçılığa olan ilgimin temellerini attı diyebilirim.
Mutfak yolculuğunu kısaca anlatır mısın?
Lise yıllarıma kadar uzanan çeşitli aşçılık deneyimlerimi profesyonel bir hayata dönüştürmemle başladı. İlk adımı Mutfak Sanatları Akademisinde profesyonel aşçılık eğitimi alarak attım. Eğitim sürecinde hem temel teknikleri hem de mutfak disiplini gibi hayati konuları öğrenme fırsatı buldum. O güne kadar edindiğim bütün mutfak bilgilerini profesyonel eğitimlerde aldığım bilgilerle sentezleyerek kendi mutfak karakterimi oluşturmaya başladım. Daha sonrasında farklı restoranlarda çalışarak farklı mutfak kültürlerini, ekip çalışmasını ve yaratıcılığı deneyimledim. Her aşamada kendimi geliştirmek için mutfaktaki şeflerimi ve onların bütün özelliklerini izledim ve yeni tatlarla birlikte yeni teknikler keşfetmeye odaklandım. Şu an geldiğim noktada hem öğrendiklerimi uygulamaktan hem de misafirlerime keyifli bir gastronomi deneyimi sunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu yolculuktaki en önemli şey; mutfağın sınırları olmadığını bilmek, her gün yeni bir şey öğrenmek ve tutkumu kaybetmeden ilerlemek oldu.
MSA'daki eğitimin alaylı bir ustadan öğrendiklerinle nasıl bir sinerji oluşturdu?
MSA’daki eğitimim ve alaylı ustalardan öğrendiklerim birbirini mükemmel bir şekilde tamamladı diyebilirim. MSA bana mutfak tekniklerinin temellerini, hijyen kurallarını ve uluslararası mutfak standartlarını kazandırdı. Eğitim sırasında modern yöntemleri ve yenilikçi yaklaşımları öğrenirken işin bilimsel boyutunu da keşfettim. Öte yandan, alaylı ustalardan öğrendiklerim daha çok mutfaktaki pratik zekaya ve sezgisel çalışmaya dayanıyordu. Onlardan zaman yönetimi, malzeme israfını önleme ve zorlu şartlarda soğukkanlı kalma gibi çok değerli dersler aldım. Geleneksel yöntemlere olan saygılarını ve ustalıklarını görmek de benim vizyonumu genişletti. Bu iki farklı kaynaktan öğrendiklerim, hem modern tekniklerle hem de geleneksel ustalığın tecrübeleriyle harmanlanmış bir bakış açısı kazanmamı sağladı. Bu sinerji, mutfağa olan........
© Gerçek Gündem
