Rodin’in izinde, Kıbrıs’ın kalbinde sanatla yazılan hikâye
İngiltere’den Kıbrıs’a uzanan Erbil Arkın’ın ilham verici hikâyesi, Rodin koleksiyonundan, uluslararası bir üniversiteye ve 42 metrelik dev bir heykel projesine dönüştü. Sanata duyulan bu tutku, sadece bir koleksiyondan ibaret değil. Bu, bir halkın, bir toplumun kültürünü yeniden tanımlama projesi. Ve bu projeyi taşıyan iki vizyoner: Erbil Arkın ve Sinan Arkın. Rodin koleksiyoncusu olan Erbil Arkın; oğluyla birlikte kurduğu Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi (ARUCAD) ve geleceğe ilham verecek Asil Köylü Heykeli projesiyle sadece bir koleksiyoncu değil, kültürel bir miras inşa ediyor. Erbil Arkın ve Sinan Arkın ile Kıbrıs’ta buluştum, yarattıkları dünyanın içinde dolaştım. Sanat, vizyon, kökler ve Kıbrıs üzerine özel röportaj yaptım.
“Sanatın bir ruha dönüştüğü o anı yaşadım”
Erbil Bey, sizi bu sanat yolculuğuna çıkaran ilk kıvılcım neydi?
Londra'nın beton sokaklarının çocuğuyum aslında, göçmen bir ailenin çocuğuyum, Londra'da büyüdüm. 1953 yılında Kıbrıs'tan Londra'ya göç ettik. Küçüklüğümden beri sanata ilgim vardı. 5 yaşlarında çizim kabiliyetim başladı. Çizim yeteneğim nedeniyle özel sınıflarda eğitim aldım. Hep odaklandığım “hayatımda boyamak ve çizim olacak.” Liseye gelince çok iyi bir İngiliz öğretmenim bana sanatı aşıladı. 16 yaşıma gelince galerileri, müzeleri gezmeye başladım. Heykelleri oralarda gördüm. Rodin’in ‘Öpücük’ heykelini de ilk kez gördüm ve inanılmaz etkilendim. Sanatın bir ruha dönüştüğü o anı yaşadım. Araştırmaya başladım. O zaman internet yok, bilgiye ulaşmak için kütüphanelere gittim ve Rodin’i araştırmaya başladım.
Sadece bir heykel görüyorsunuz, hayran oluyorsunuz ve bunu kim yaptı diye peşine düşüyorsunuz ve hikâyeniz değişiyor aslında.
Kim yaptı? Sanat nedir? Sonunda bir parça, bir resim, bir tablo, bir heykel ruhunu veriyor size. Ruhunu yansıtıyor. O ruhunu da siz hazmederseniz orada, hissederseniz o anda; o sanat sevgisi başlıyor. Bende öyle oldu.
“Koleksiyonerlik bir anda başladı”
Peki, ilk heykelinizi nasıl aldınız? Rodin koleksiyonunuz nasıl doğdu?
Bir gün bankaya giderken bir galeri gördüm. İçeri çekinerek girdim. Orada bir heykel gördüm ve ‘kendimi ispatlamak için’ satın aldım. Galeriden çıkarken köşede başka bir heykel gözüme çarptı ve o an büyülendim. “Bu Rodin mi?” diye sordum. “Evet ve satılık” dediler. Şaşırdım. O dönem cebimdeki parayla alma şansım yoktu ama galerici beni ertesi gün Sotheby’s müzayedesine davet etti. Bir Rodin heykelinin satın alınabilir olduğunu hiç düşünmemiştim. Ama söylediği fiyat, o an cebimdeki parayla örtüşmüyordu. Neyse ki adam ertesi gün Sotheby's müzayedesine gideceğini söyledi. “Gel benimle otur, belki bir şey çıkar” dedi. Adam bir iş adamıydı tabii. Bana da bir eser satabilirse komisyon alacak. Sonradan gerçekten çok iyi arkadaş olduk. Ertesi gün Sotheby’s'e gittik. Bir heykel çıktı açık artırmaya. Heykel sahneye çıktı, adam bana baktı, “Parmağını kaldırmak ister misin?” dedi. “Evet!” dedim. Heyecan arttı. Parmağımı kaldırdım. Teklif verdim. Sonra bir daha. Sonra bir daha. Ve bir anda heykel bana kaldı! İnanılmaz bir histi. “Ben gerçekten bir Rodin heykelinin sahibi olabilir miyim?” dedim. Oldum. O andan itibaren her şey değişti. O müzayedede ilk Rodin heykelimi aldım.
Kaç yaşındasınız ilk heykeli aldığınızda ve sonra bir tutku başladı sanırım…
Tahminen kırk beş yaşındaydım. Belki elli de değildim. Öyle bir yaş. Evet, zamanla koleksiyon büyüdü. Rodin’in çevresindeki çırakları, onunla çalışan ustaların eserlerini de toplamaya başladım. Gitgide fark etmeden benim evim eskici dükkânı gibi olmaya başladı. Yani parçalar arttı, arttı, arttı. Yatak odamda, salonumda, daha pek çok yerde. Bir tutku haline geldi. Farkına varmadan evim sanat eserleriyle dolmaya başladı. Ancak bunları gizli tutuyordum. Ta ki üniversitemizin açılışına kadar...
“Sanatı estetikten öte, bir toplumsal dönüşüm aracı olarak görüyoruz”
Sinan Bey, o sanat sevgisi size nasıl geçti, babanızın etkisi ne oldu?
Sinan Arkın: Her zaman hayatımda sanat oldu, o da babamdan dolayı. Evimiz her zaman onun yaptığı tablolarıyla, yarattığı bir şeylerle doluydu. Küçük yaşlarda bende de sanat sevgisi başladı. Ama hayat beni başka yönlere itti. Ben bilimi merak ettim, tutkum bilim oldu, o yöne doğru gittim. Fizik ve matematik okudum, akademisyendim. Babam böyle bir proje ile gelince ve vizyonu bana geçince akademik kariyerimi bırakıp üniversitenin başına geçtim. Sanatı estetikten öte, bir toplumsal dönüşüm........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon