menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İnancın Kimlik Üzerinden İnşası

13 0
26.08.2025

Kimlik ve kişilik kavramları üzerinde daha önce bir yazı yayınlamıştım.

Özellikle kimlik meselesini apaçık hale getirmek için somut bazı ayrıntılara girme gereği duydum. Burada yapmak istediğim, meseleyi teolojik ve kavramsal zeminden tartışmaktan öte, (zira bu işi akademik kulvardaki teolog, sosyolog ve filozofların yapması beklenir) daha sıradan, günlük ve basit kıyaslamalarla özellikle gençleri düşünmeye sevk etmek.

Özellikle modern dönemlerde daha doğrusu ortak bir coğrafya üzerinde yaşamasına rağmen kimsenin kimseye benzemediği heterojen toplumsal yapılarda, asıl olan şeyin ortak bir yaşam alanı; yani kamusal alanın tesis edilmesi gerçeğinin fark edilmesidir. Bu fark edilemediği takdirde, kişiler kendilerini hapsettikleri kimlikler üzerinden tanımlayacak, kutsayacak ve hiçbir zaman insan merkezli bir anlayış ve pratik geliştiremeyecektir. Teorik olarak bunu tesis etmek çok kolay; lakin iş pratik alana gelince insanın bilişsel ilerleme düzeyi ile duygusal/dürtüsel ilerleme düzeyi aynı olmuyor. İnsan doğası, zihinsel olarak inşa ettiği ideal ilkeleri, pratiğe dönüştürmede pek de yetenekli değil. Sözde tüm insanlığın kardeşliği, barış içinde yaşaması, eşit haklara sahip olması gerektiğini savunurken, eylem bazında bunun pek mümkün olmadığı bilinen bir gerçek. Neden böyle olduğu psikososyal perspektiften daha detaylı analize ihtiyaç duyar. Lakin işin en bariz görünen tarafı, kanımca ilkel dönemden kalan, daha çok güvenlik ve hayatta kalma amaçlı mensubiyet düşüncesi. Yani kimlik edinme ihtiyacı. Bu ihtiyaç, devlet gibi üst düzey güvenlik tesis eden örgütlenme olmasına rağmen devam ettiği sürece kişiler kimlikler üzerinden varoluşlarını tesis etmeye ettirmeye devam edecek ve ideal kamusal alan ve kamusal bilinç hep ertelenecektir.

Meselenin bir başka boyutu ontolojik anlamda tercih edilen dinin (ilkeler değil de) bir kimlik dairesi üzerinden tanımlanması ve bu tanım üzerinden kurtuluş reçetesi sunulmasıdır. İnanç esası üzerinden belirlenen “bir sembol ifade” deklare edilerek girilen din dairesi, kişi için felaha ermede, cennete girmede yeterli olduğu inancı ve insana dönük tüm eylemlerin ana değerleme ve yargı kriterinin bu daireye girme olarak gören anlayışın ne gibi kişisel ve toplumsal arızalara yol açtığını fark etmek için, içinde bulunulan kimlik dairesini bir süreliğine paranteze almak gerekecektir. Bu elbette kolay değil. Aslında bu sorgulama daha sahici ve ayağı yere basan (uydurma ve eklemelerden uzak) bir inanç esasını keşfetme için geçerli usul olarak da........

© Fikir Coğrafyası