Türk futbolunun kara düzeni: Daha çok harca, daha hızlı tüket, durmadan zarar et
Türkiye’de dört büyük kulübün yıllık raporları yan yana konulduğunda tek tek kulüplerin fotoğrafından fazlası görülüyor: Bütün bir futbol ekonomisinin nasıl çalıştığına ve nereye doğru savrulduğuna dair berrak bir tablo. Bu tablo, “şampiyon olanın da olamayanın da zarar yazdığı” bir kara düzeni anlatıyor. Rakamlar farklı; mekanizma aynı. Faaliyet gelirlerinin kur hızının gerisinde kaldığı, giderlerin ise dövize endeksli olduğu bir yapı içinde kâğıt üstünde yer değiştiren değerleme kalemleri ve finansal gelirler bilanço makyajı yaratabiliyor; fakat nakit temelli gerçeklikte açıklar büyümeye devam ediyor.
Dört kulübün geçen yıl toplam zararının kabaca 4,2 milyar liraya ulaştığını; yalnızca futbol faaliyetlerinin (gelir–gider farkı) toplam açığının ise yaklaşık 12,2 milyar lirayı bulduğunu görüyoruz. Kaba bir kur hesabıyla bu, 270 milyon avroya yaklaşan bir delik. Bu delik, tek bir sezonun tesadüfi kötü yönetiminin değil, on yılı aşkın bir zamandır katman katman birikmiş, kurumsallaşmış bir finansal davranış biçiminin sonucu. Sorun, “bir-iki büyük oyuncu satışı” ile kapanacak kadar küçük değil; “bir iki yıldız”la örtülecek kadar da romantik değil.
Son yıllarda kulüp bilançolarında sıkça karşılaşılan “olağan dışı gelirler” (faiz, kur farkı, değerleme) dönem kâr/zararını kozmetik olarak iyileştirebiliyor. Ancak futbol ekonomisinde belirleyici olan, faaliyet kârı ve nakit akışıdır. Bir kulübün kalıcı mali sağlığını ölçmek istiyorsak üç basit soruya bakmalıyız:
Stadyum–bilet–maç günü: Kapasiteniz belli; dinamik fiyatlama ve kombine/maçlık dengelemesiyle sınırlı bir artış alanınız var. Bu kanaldan bir büyüme üretilebiliyor mu?
Sponsorluk: Sponsorluk anlaşmalarının vadesi, döviz cinsi, minimum garanti–başarı primi dengesi nasıl? Ürün satışında verimlilik sağlanabiliyor mu?
Oyuncu satışı: Amortismanı (transfer bedelinin sözleşme süresine yayılmış gideri) karşılayacak şekilde düzenli brüt satış kârı üretebiliyor musunuz?
Bu üç yanıttan herhangi biri “hayır” ise, finansal gelirler ve yeniden değerleme farkları sizi ancak bir–iki çeyrek idare eder; nakit konuşulduğundaysa çıplak gerçek ortaya çıkar.
UEFA’nın finansal sürdürülebilirlik düzeni, “harcama limiti”ni soyut bir kavram olmaktan çıkardı; kadro maliyeti rasyosu üzerinden kademeli bir üst sınır tanımladı: Önce , sonra , ardından p.
Rasyonun p’e indiği........
© Evrensel
