menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yargı eliyle çocukluğun ve kadınlığın yeniden kuruluşu

29 1
29.08.2025

İddianameleri, iddianamesiz cezalandırmaları ve keyfi tutuklama kararları sürekli tartışma konusu olmasına rağmen yargı sisteminin bağımsız, hukukun üstün, Türkiye’nin de bir hukuk devleti olduğuna herkesin inanması isteniyor. Oysa ‘yargı sopasıyla yönetmek’ sözü gündelik dile ve algıya çoktan yerleşti. Yargının hem siyaseti hem de toplumsal ilişkileri, toplumun iktidarla ilişkilerini yeniden düzenlemek için devreye giren, sokulan bir aygıt gibi işlediği gizlenemez bir gerçek haline geldi.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Saadet Oruç’un, katıldığı bir sosyal medya platformunda geçen yıl öldürülen Narin Güran ile ilgili bir tartışma çıkınca Güran ailesinden birine karşı kullandığı “seni ters kelepçeli tutuklatmazsam bana da Saadet demesinler” cümlesi yargı sistemi üzerinde nasıl bir nüfuzun kurulduğuna ilişkin bir refleks gösterisiydi. Oruç daha sonra ‘kendisine yakışmayan’ bu sözleri için özür diledi. Danışman’ın refleksinin, mesleği gereği bulunduğu cezayla terbiye etmenin esas olduğu, cezalandıracak gücün de çevre çeper ilişkilere delege edilebildiği söylem ve yaptırım koşullarının üretildiği bir ortamdan neşet ettiği söylenebilir.

Cinayet işleyen, darp eden, suç işleyen bireyler ve çete oluşumları ceza ve cezasızlık durumlarının artık açık kanunlarla belirlenmediği, iddia ile hüküm arasında bozulan ilişkinin devamında türediler. Üstelik cesaret kazandılar. (İtalyan) şef Andrea Minguzzi ve (Türk) çellist Yasemin Akıncılar ’ın oğlu Mattia Ahmet Minguzzi’yi sabah saatlerinde kaykay almaya gittiği Kadıköy Salı pazarında öldüren akran zorbalığı yargıya intikal ettiğinde bir ‘Türk öldürülse böyle üzerine gitmiyorsunuz’ gibi sözler ve daha bir dizi abuk subuk çıkarsamalarla cinayeti aklayan sosyal medya nümayişi akıl durdurucudur. Bunlardan güç alanlar Minguzzi çocuğun mezarını........

© Evrensel