Topluma sözü olanın iktidarda gözü olur: CHP’nin hikayesi
Ben -de- söyleyecek sözünü, anlatacak hikâyesini, geleceğe dair tahayyülünü ve tasavvurunu yitiren bir partinin toplumsal temellerini kaybedeceğini düşünürüm.
Bu nitelikleri taşımayan bir parti, sözgelimi bir tabela partisi de iktidara gelebilir mi? Neden olmasın, elbette; konjonktür bazen buna bile izin verebilir. Ancak altını çizmek gerekiyor ki, bir partinin bir siyasi hareket yaratabilmesi, onu çekip çevirebilmesi, o siyasi hareketin lokomotifi işlevini üstlenebilmesi için topluma söyleyecek sözünün, anlatacak hikâyesinin de olması gerekir.
Hiç kuşkusuz, bugün bir “siyasi parti” kurmak için sadece 30 kişiye ihtiyaç var; Siyasi Partiler Kanunu (2820, madde 8) öyle diyor. Şıpınişi bir “parti programı” yazmak için de bir iki kişinin birkaç günlük çabası yeter de artar bile. Lâkin, bir siyasi hareketi, bir toplumsal tahayyülü sırtlanan bir partinin bunlardan çok ama çok daha fazlasına ihtiyacı olduğu da kuşkusuz; hele ki bu partinin eş dost, hısım akraba yekûnu, derme çatma bir parti; parti programının da dostlar alışverişte görsün kabilinden kes-yapıştır bir parti programı olması istenmiyorsa. Bir siyasi parti bir siyasi harekete önayak olacak, bir sinerji yaratacaksa, gözünü iktidara diktiyse öncelikle bir sözünün olması, bir hikâye yazabilmesi, bir tahayyül üretebilmesi gerekiyor. Bunun için de ilk başta;
1) bu hikâyeyi, bu tahayyülü inşa edeceklere, yazacaklara (partili entelektüellere);
2) sonra, bu hikâyeyi, bu umudu topluma taşıyacaklara (parti örgütü)
3) ve en nihayetinde de bu hikâyeyi, bu programı, bu to-do-list’i topluma anlatacak, toplumu ve örgütü bu toplumsal tasavvura ikna edecek celebritylere (lidere, parti kanaat önderlerine) ihtiyacı olacaktır.
Sözünü yitiren, tahayyülünü kaybeden, hikâyesini unutan bir siyasî parti, iktidar perspektifinden de mahrum kalacak; iktidar hedeflerini de başka baharlara ertelemek zorunda kalacaktır.
Söz, tasavvur, tahayyül, hayal, hikâye... Artık adına ne derseniz deyin, isterseniz bu seferlik “siyaset üretmek” diyelim buna; bu hem somut bir parti programından hem de ağız ishaliymiş gibi konuşan parti genel başkanlarının kendilerine uzatılan her mikrofona attıkları tumturaklı nutuklardan çok ama çok fazlasıdır. Hikâyesi, partinin toplumla kurduğu ilişkinin dilidir. Parti, hikâyesi ile toplumla bağ kurar; onunla toplumu motive ve mobilize eder.
Kurulmasından çok kısa bir süre sonra iktidara gelen AKP’nin 2002’den sonraki başarısı da onun story-teller’liği ile alâkalı değil miydi? Müslüman demokrat, AB’ye girmek isteyen, Kıbrıs’ta çözümü savunan... AKP’yi hatırlayan kaldı mı?
Erken cumhuriyet CHP’sinin bir hikâyesi........
© Evrensel
