iç dış, dış da iç oluyor
Daha önce iç ve dış politikanın bu kadar iç içe girdiği bir dönem olmadı. Genel bir doğruluk taşıyan şu tespit, yani dış politikanın iç politikanın devamı ve uzantısı olduğu tespiti, neredeyse iç politikanın dizaynına doğru genişledi. Geçmiş ve bugünkü iktidarların genellikle karşı çıktıkları, coğrafi konum anlamında değil, ama yönetim biçimi ve rejim olarak farklılığa dikkat çekerek, itiraz ettikleri ve hayır dedikleri tespit şuydu: “Türkiye bir Ortadoğu ülkesidir.” Artık bu tespit bir gerçeklik haline geldi ve ülkeyi yönetenler gerek uygulamaları ile gerekse de bu gerçeği onaylayan açıklamaları ‘Artık böyleyiz’ diyorlar. Bu tespitleri yapma gerekçemizin nedenlerini aslında güncel politik gelişmeleri dikkatle takip eden her okur çok iyi biliyor. Burada sadece bu güncellikten çıkan genel bir sonucun adını koymuş oluyoruz.
Önce bu tespiti neden yaptığımızı vurgulamak için kısaca bazı hatırlatmalar yapmalıyız. ABD’nin Türkiye Büyükelçisi, Suriye Özel Sorumlusu, aslında Ortadoğu Genel Valisi Barrack’ın “Osmanlı millet sistemi”nin en iyi yönetim biçimi olduğu yönündeki açıklamalarını hatırlayalım. Ardından Erdoğan’ın “Türk, Kürt, Arap birlikte olduğunda, tarihin parlak sayfalarının yazıldığı” yönündeki ümmetçi ve mezhepçi açıklamasını bunun ardına koyalım. Sonra da Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanının bir Kürt, bir Alevi yardımcısı olsun” açıklamasını bunlara ekleyelim. Bir yapbozun parçaları gibi birbirini tamamlıyorlar değil mi? Elimizde tespitimizi kanıtlamak için sadece açıklamalar mı var? Elbette hayır.
İlk olarak: Bu iktidar döneminde ülkenin ordusu hem Irak içinde hem de Suriye’de çok sayıda üs kurmuş, bu ülkelerde operasyonlar yapmış, besleme ordular kurmuş, kaymakamlar atamıştır. Bütün bunları........
© Evrensel
