PROVOKASYON VE ÖTESİ
'İki şehit' kelimelerini duyar duymaz önce insani olarak yüreğim cız etti.
Beynim birkaç saniye sonra devreye girdi.
"Tamam" dedim "Terörsüz Türkiye projesini akamete uğratmak için ilk silahlı provokasyon başladı"
(Çünkü sözlü provokasyonlar daha ilk gün devreye sokuldu.)
Fakat "sıcak haber" süratle açıklığa kavuşmaya başladı.
Görüntülerde katil yerde debeleniyor ve tekbir getiriyordu. Ama oradan öte geçmiyordu. Söyleyiş şekline bakılırsa tekbir de öyle diline yerleşmiş bir tefekkür sözcüğü gibi değil, maalesef eğreti bir slogan gibi duruyordu.
O anda ikinci refleks tepkim öne çıktı.
"Tamam" dedim, "yine bir meczubun eline silah verdiler ve yaptırdıklarını ülkemin mütedeyyin insanlarının üzerine yıkacaklar…"
İki tepkim de ülkemiz için doğal ve anlaşılabilir tepkilerdi.
Kırk yıldır bir yerlerden 'şehit' haberi almaya 'alıştırıldık'.
Yine de yüreğimiz alışmadı.
Meczupların kullanılıp suçun dindar insanların üzerine atılmasına gelince…
O provokasyon formu bizde artık bir ata sporu haline geldi.
Menemen’den (1930) Madımak’a (1993) neredeyse 70 yıl bu ülkede sürekli bir şeriat korkusu canlı tutulmaya çalışıldı. Basit polisiye tedbirlerle dakikalar içinde çözülebilecek olaylara yetkililer bilerek seyirci kaldı.
Menemen'deki üç beş tekke kaçkını keşi bir saatte durdurmaya jandarmanın gücü yetmeyecek miydi de olay günlere yayıldı?
Madımak Oteli önünde toplananların arasına bir polis aracı sirenlerle dalıp iki 'drift' atsaydı ortada bir tane provokatör kalır mıydı? (Dakikalar içinde önlenebilecek olayın yıllarca süren hem dini hem mezhepsel bir yaraya dönüştürülmesi sürecine burada girmek istemiyorum)
Hayır, bunların hiç biri yapılmadı hatta........
© Ensonhaber
