Yargıya makyaj değil, reform lazım
Her dönem bir “reform paketi” gelir.
Manşetlerde “tarihi adım”, “yargıda devrim”, “adalet için yeni dönem” başlıkları dolaşır.
Sonra aynı film, farklı isimle yeniden vizyona girer.
Şimdi sahnede 11. Yargı Paketi var.
Ama soralım:
Bu, gerçekten adaletin yarasını saracak bir ameliyat niteliğinde müdahale mi,
yoksa Hıristiyanların ölülerini makyajla sergileme adetinde olduğu üzere hastayı ayaktaymış gibi göstermeye çalışan bir vitrin düzenlemesi mi?
Türkiye’de son 25 yılda yürürlüğe giren neredeyse her “yargı reformu”, yargıya olan güveni artırmak, adaleti hakkıyla sunmak ve hızlandırmak iddialarıyla başladı.
Ne var ki, sonuç hep aynı oldu: güven biraz daha azaldı, adalet haktan daha da koptu, üstelik eskisinden de yavaş hale geldi.
Çünkü bu ülke, reform değil, revizyon yorgunu.
Yasa değiştirmenin reform sanıldığı bir dönemde yaşıyoruz.
Oysa reform, kanun metniyle değil; zihniyetle başlar.
Ama bizde her defasında Einstein’ın “aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca deneyip farklı bir sonuç almayı beklemektir” ifadesini kanıtlamak istercesine aynı reçete uygulanıp başka sonuçlar bekleniyor:
birkaç madde değişiyor, birkaç ceza artırılıyor, birkaç başlık daha “suç” hanesine ekleniyor.
Ve sonuçta, hukuk sistemi olduğundan daha da fazla bir Kafkavari labirente dönüşüyor.
Yargı paketlerinin ortak bir hastalığı var: sistemi sadeleştirmek yerine........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden