Bir toprak âşığının manifestosu
Kırklareli’nin kuzeyinde, Istranca Dağları’nın eteklerinde, rüzgârın usulca okşadığı vadilerle çevrili bir yerdeyim. Burası, sadece üzüm bağlarından, bir butik otelden ya da bir restorandan ibaret değil; bir hayalin, bir felsefenin, bir yaşam biçiminin neticesi. Zeynep Arca Şallıel, babası Özcan Arca ile birlikte bu hayalin mimarı. Onunla sohbetim, sadece bir girişimcinin başarı öyküsünü değil; toprağa, doğaya, tarihe ve insana adanmış bir ruhun izlerini taşıyor. Ruhunda filizlenen doğayla kopan bağını yeniden kurma çabası, Trakya’nın unutulmuş mirasını bugüne taşıma gayreti ve bir kadının toprağa duyduğu tutkuyla şekillenen gelişimin hikâyesi.
Öykü, 2000’li yılların başında, şehir hayatının beton grisi içinde bir içsel arayışla başlıyor. İstanbul’da doğup büyümüş, Afrika’dan Yeni Zelanda’ya dünyayı gezmiş, uluslararası ilişkiler ve işletme okumuş bir kadını kalbi toprağa çağırıyor. Zeynep Arca, sesinde hem bir dinginlik hem de bir tutkuyla “toprağa dokunmak, onunla çalışmak, bir şeyler üretmek istiyordum. Şehirliydim, ama içimde kırsal özlem vardı” diyor. Bu özlem, 2002’de Tekel’in özelleşmesi ile somutlaşıyor ve Zeynep Hanım ile babası Özcan Bey’in hayallerini gerçeğe dönüştürmek için attıkları ilk adım oluyor.
Arcadia’nın yer seçimi, bir tesadüf değil; âdeta bir bilimsel serüven. Zeynep, iki yıl boyunca, Kuzey Ege’den Trakya’ya uzanan binlerce bir yolculuğa çıkıyor. Amaç, hayal ettiklerinin karakterini taşıyacak toprağı bulmak. Bu arayışta, dünya çapında bir bağcılık uzmanı, Montpellier Üniversitesi’nin, 50’den fazla ülkede ders kitabı olarak okutulan bir otorite olan Profesör Alain Carbonneau devreye giriyor:
“Alain Hoca’nın yönlendirmeleriyle Trakya’nın kuzey bandına, Kırklareli’ye odaklandık” diye anlatıyor Zeynep Hanım. “İstanbul’da doğup büyümüş, dünyayı gezmiş biri olarak, Kırklareli’ye hiç gelmemiş olmaktan utandım. Ama bu bakir bölgeyi keşfetmek, içimde bir cevher bulmuş gibi hissettirdi.”
Kırklareli, Istranca Dağları’nın eteklerinde, 3. jeolojik dönemden kalma deniz dibi topraklarıyla, bağcılık için bir hazine. Zeynep Arca ve ekibi, köy köy gezerek toprak analizleri yapıyor, 30-50 yıllık meteoroloji verilerini inceliyor, toprağın ruhunu anlamak için çukurlar kazıyor. Her parseli ayrı ayrı analiz ederek, farklı üzüm çeşitlerini toprağın karakterine göre eşleştiriyorlar. 2004’te seçtikleri araziye yerleşiyorlar, 2005’te toprağı hazırlıyorlar: endüstriyel tarımın sertleştirdiği toprağı dozerlerle kırıyor, bakteri aşılayarak canlandırıyor, yeşil gübreleme yapıyorlar. 2006’da ilk fidanlar dikiliyor, 2009’da ise ilk hasat yapılıyor…
Arcadia, Zeynep Hanım’ın tabiriyle, “disiplinler arası, doğayla uyumlu bir üretim ve yaşam alanı.” Bağcılık, bu büyük resmin sadece bir parçası.........
© Ekonomim
