İşinize pembe gözlükler ile bakmayın!
Pek çok şirket, sorunlarını ya da bir krizin içinde olduğunu kabul etmekten kaçınır. Bu, sadece kötü gidişatın değil, aynı zamanda büyüme potansiyelinin de önünü tıkayan en temel problemdir. Tıpkı bir insanın hasta olduğunu kabullenmeden doktora gitmemesi gibi, şirketler de kendi içlerindeki rahatsızlıkları görmezden gelerek, durumu daha da kötüleştirirler.
Müşteri memnuniyetinin dibe vurduğu, şikayetlerin katlandığı, ancak herkesin “dış konjonktür böyle” diyerek durumu geçiştirdiği bir senaryoyla sıkça karşılaşırız. Evet, ciro vardır belki ama kârlılık düşmüştür. Kimse bunun nedenini içeride aramaz, çünkü o zaman sorumluluk almak gerekir. Oysa, yeni rakiplerin yükselişi veya kalite/teslimat sorunları nedeniyle azalan talep, içerideki çürümeyi işaret eden en güçlü alarm zilleridir.
Çalışan turnover oranı yüksekse, bu genellikle “Ah, bu yeni kuşaklar iş beğenmiyor” gibi klişelerle açıklanır. Kimse, şirketin yönetişim yapısını, çalışan deneyimini veya kariyer gelişim olanaklarını sorgulamaz. Aynı şekilde, belirli pozisyonlarda kritik kişilere bağımlı çalışmak, “sadık insan iyidir” ya da “o artık aileden” diyerek normalleştirilir. Bu durum, şirketi tek bir kişinin........
© Dünya
