Düşünceye tolerans hava gibi su gibi bir ihtiyaç
Cumhuriyet tarihi boyunca hak ve özgürlükler, eşit yurttaşlık gibi konularda huzur bulmadı ahali. Daha özgür ve daha baskıcı devirler var. ‘Anayasacılığın zirvesi’ dediğimiz 1961 Anayasası döneminde dahi zamanın TCK 141, 142, 163’ü başta olmak üzere giyotin işlemiş, düşünce suçları hiçbir zaman gündemden düşmemişti. Türkiye’nin on yıllar boyu ülkenin belli bölgelerinde ya da tümünde OHAL-sıkıyönetim uygulamalarına ve askeri mahkemelere tanık olduğu düşünüldüğünde durumun vahameti daha açık görülür.
Bir asırdır bu halk kaç yıl boyunca hoşgörülü bir idareyle karşılaşıp biraz soluk almıştır, ister sağdan ister soldan hesaplansın, iki elin parmaklarını geçmez. Çoğu zaman birinin özgürlüğü diğerinin suskunluğu, birinin dili diğerinin dilsizliği, birinin gurur duyduğu kimlikleri diğerinin kimliksizliği, birinin sevinci diğerinin kederi ve acısı, birinin serveti diğerinin kaybı ile mümkün olabildi. (Meraklı okura, Bülent Tanör’ün unutulmaya yüz tutmuş ‘Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu’ adlı eski tarihli kitabını bir yerlerden bulup okumalarını öneririm.)
Bugünü eleştirirken geçmiş güzellemesi yapmaktan yana değilim. Her devrin kendine özgü niteliği ve eziyet etme usulü oldu. “O gün de kötüydü bugün de kötü” serzenişi ise incelikleri ihmal etme riski barındırıyor. Günümüzde deneyimlenen ‘teknoloji destekli’ baskı, hayli geniş bir kitleyi ilgilendiriyor. Apolitik bir yurttaşın da ‘siyasi’ gerekçeyle cezaevine girmesi olası. Örnek çok. Hal böyleyken Orwell’ın 1984’te betimlediği totaliterliğin yaratılması eskisinden daha mümkün. Söz konusu bilimsel gelişmelerin kabadayılıkla mücadele etmek için gerekli olanakları sağlayabileceği de ihmal edilmemeli tabii.
SSCB’nin dağılmasıyla komünizm ‘milli güvenlik’ tasası olmaktan çıkınca anti-komünizm karabasanının yerini başka ‘anti’ler aldı. Devletler o ‘anti’ler olmadan var olamaz. Değişen dünya........
© Diken
