Zekâ mı çalışkanlık mı?
Çocuklarımızı nasıl övmeliyiz? Zekâlarıyla mı yoksa çalışkanlıklarıyla mı? Bugüne kadar toplum her ikisiyle de övündü ancak galiba daha çok onların zekâlarını övdük. Bunun nedeni çalışkanlığın, çalışmanın yaygın, sıradan bir şey olduğunu, zekânın ise ender bir şey olduğunu düşünmemizdir. Gençliğimde “Benim oğlan çok zeki, öğretmenini bir dinler hemen ezberler, kitap okuması gerekmez” diyen çok baba gördüm. Çocuklara “Pek akıllı maşallah” dendiğini duydum. Ancak bugün böyle düşünmüyoruz.
Şimdilerde çocukların zekâlarını övmenin yeterince işlevsel olmadığı görüşündeyiz. Eğer bir çocuk gerçekten zeki ise onu zeki diye övdüğümüzde yapacak bir şeyi yoktur. Belki zekâ oyunlarına, satranca, go oyununa yönelebilir. Bu da zekâda gözle görünür bir artışa yol açmaz. Ayrıca zekânın kurnazlığa dönüşmesi riski de vardır. Fakat onun çalışkan olduğunu söylersek çalışkanlığını, üretkenliğini artırabilir. Sonuçta çocuklarımıza “zekisin” iletisi yerine “çalışkansın” iletisini vermek daha akıllıca olacaktır.
Halk arasında kırk defa ne söylersen o olur şeklinde bir inanç vardır. Zeki olduğunu söyleyerek çocuğumuzu daha zeki yapamayız ama çalışkan olduğunu söyleyerek daha çalışkan yapabiliriz. Bir anlamda, geçen hafta belirttiğimiz gibi çalışkan çocukları oluşturabiliriz.
Atatürk bir gün Atatürk Orman Çiftliği’nde dolaşırken 17 yaşlarında iki genç görür. Şehirden buraya gelmiş olmaları ihtimali yoktur, kim olduklarını sorar: Meğer gençler o zamanki adıyla Gazi Eğitim Enstitüsü........
© Cumhuriyet
