Sofradaki çifte kriz: Gıda güvencesi ve gıda güvenliği tehdidi
Türkiye, tarımsal özgücü (potansiyeli) yüksek bir ülke olmasına karşın, gıda-toplum beslenmesi alanında giderek derinleşen, yaygınlaşan ve sürdürülemez kerteye ulaşan çift yönlü bunalımla karşı karşıya. Bu kriz, salt ekonomik olmanın çok ötesinde, doğrudan güncel halk sağlığını ve gelecek kuşakların yaşam hakkını tehdit eden acil bir devlet sorunudur. İki temel kavramı tanımlayalım:
Gıda güvenliği; gıdaların, tarladan sofraya gelene dek, tüketildiğinde sağlığa zarar vermeyecek biçimde hijyenik ve tehlikesiz, fiziksel, kimyasal (pestisit, antibiyotik kalıntıları vb.), mikrobiyolojik kirlenmeden arınmış) olmasıdır.
Gıda güvencesi; tüm insanların, her zaman, etkin (aktif) ve sağlıklı bir yaşam için yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik olarak erişebilmesi durumudur. Gıdanın varlığı, bulunabilirliği ve satın alınabilirliği, yani gıdaya erişim ve yeterli-dengeli beslenme açlık, yoksulluk sorunsalı ile iç içedir ve uluslararası boyutludur.
Türkiye, her iki alanda da epey zamandır alarm vermektedir. Siyasal iktidar sorunu, tam kavramak zorundadır.
Gıda güvencesinin ekonomik erişim boyutu, ülkemizin en yakıcı sorunudur. Yüksek gıda enflasyonu ve alım gücündeki yakıcı erime, hanelerin yeterli-dengeli beslenmesini olanaksız kılmakta. Bu durum, yetersiz beslenme sorunundan gizli açlık hatta “açık açlık” aşamasına evrilmiştir. TÜRK-İŞ’in Eylül 2025 verisiyle 4 kişilik ailenin yeterli-dengeli beslenmesi için aylık gıda harcaması, açlık sınırı 27 bin 970 TL olup asgari ücreti aşkındır ve on milyonlarca insan bu durumdadır. TÜİK Eylül 2025 verisiyle yıllık........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d