İnkâr ve imha
Kürt siyasi hareketinin de on yıllardır silahlı mücadele veren örgütün de en sık başvurdukları söylemlerden biri, bu topraklarda Kürt halkına yönelik “inkâr ve imha politikaları” olmuştur.
On yıllar boyu Türkiye’yi yöneten sağcı– dinci–faşist iktidarların Kürt ya da başka etnik ve pek çok başka din ve mezheplere bağlı toplulukların eşit bireyler olarak var olma ve yaşama hakkını “inkâr” ve onların bu kimliklerini “imha” politikaları, bu toprakların en acı ve utanç verici gerçeğidir.
2024 senesinin Ekim ayında ne hikmetse aniden ortaya çıkıveren ve arkasındaki gerçek nedenlerle ilgili kesif sis perdesi henüz bir türlü aralanamamış bulunan yeni “süreç” bu açıdan da iyi analiz edilmeyi hak etmektedir.
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat günü İstanbul’da okunan bildirisi ve yanına gidip gelenlerle dışarı yolladığı parçalı mesajların satır araları okunduğunda ne yapmak istediklerine dair ipuçları ortaya çıkar. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin “inkâr ve imha” politikalarına karşı mücadelede bir başarıdan (zafer diyemiyor ama) sözetse de “Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir” ifadesi ile biraz da “mevcut yerel ve uluslararası konjonktürde” en azından bu topraklarda silahlı mücadelenin artık işe yaramadığının da itirafı mevcut.
Ancak, PKK’nin içine düştüğü ve izah edemedikleri ciddi birkaç çelişki de orada öylece asılı duruyor.
Bunlardan birincisi, o hep sözünü ettikleri “inkâr ve imha” politikalarının mimar, mühendis, usta, kalfa ve uygulayıcı tüm ekipleriyle kol kola girerek nasıl bir “demokratik uzlaşma” sağlayabileceklerini izah edememeleridir. Daha da açık söylemek gerekirse, şunun şurasında daha “üç vakit........© Birgün
