Yeni solun yükselişi
2024 genel seçimlerinde İşçi Partisi, Muhafazakâr Parti’nin uzun süredir biriken yıpranmışlığı üzerinden iktidara geldi. Ancak bu zafer, toplumda bir politik umut dalgası yaratmadı. Starmer’ın liderliğindeki parti, ne Filistin konusunda dış politikayı değiştirdi, ne çocuk yoksulluğu ne konut krizi ne de sağlık sistemine ilişkin yakıcı sorunlara yanıt üretti.
Aksine, merkez sağ çizgide ısrar ederek kamusal hizmetleri, sosyal hakları ve toplumsal talepleri görmezden geldi. Mayıs 2025 yerel seçimlerinde yaşanan oy kaybı, bu çizginin onay görmediğini ortaya koydu. Aynı dönemde Reform UK gibi sağcı güçlerin yükselmesi, siyasetteki temsil krizini sağın da fırsata çevirmeye başladığını gösterdi.
Ancak esas dönüşüm, solun içinden geldi. 2024 seçimleri öncesinde başlayan alternatif arayışı, Starmer hükümetinin uygulamaları karşısında yeni bir ivme kazandı. Toplumsal tepkiler, Jeremy Corbyn ve Zarah Sultana önderliğinde gelişen yeni sol yapı etrafında hızla birikmeye başladı.
İşçi Partisi’nin hangi politikaları bu yükselişe zemin hazırladı, bakalım:
Temmuz 2025’te Britanya hükümeti, Filistin’le dayanışma eksenli doğrudan eylemler yürüten Palestine Action (PA) grubunu terör örgütü ilan etti. Bu karar yalnızca bir kampanya grubunu hedef almıyor, doğrudan ifade ve protesto özgürlüğünün cezalandırıldığı bir dönemin göstergesi olarak okunuyordu. Kararın ardından PA’ya destek açıklayan onlarca kişi gözaltına alındı, Terörizm Yasası’nın 13. maddesi uyarınca suçlandı.
Hükümetin hukuki gerekçesi, PA’nın sembolik eylemlerle, örneğin bir savaş uçağına kırmızı boya püskürtmekle “mülke zarar verdiği” iddiasına dayanıyordu. Ancak bu gerekçe, PA’yı El Kaide ve neo-Nazi gruplarla aynı kategoriye sokmak için kullanıldı. Daha da dikkat çekici olan, İşçi Partisi yönetiminin meclis oylamasında PA’yı iki aşırı sağ grupla aynı pakete dâhil ederek milletvekillerini “ya hep ya hiç” tercihiyle manipüle etmiş olmasıydı.
PA’nın açtığı davada bu yasağın iptali ihtimali hala gündemde olsa da, siyasal atmosferin kendisi, artık yalnızca eylemleri değil, dayanışmayı ve fikri destek beyanlarını bile cezalandıran bir çerçeveye dönüşmüş durumda.
Filistin yanlısı eylemcilere karşı yargı mekanizmalarının işletilmesiyle eşzamanlı olarak, İşçi Partisi içinde sol kanada yönelik “disiplin” operasyonları da sertleşti.
Geçtiğimiz ay, engellilere yönelik ödemeleri ve kış yakıt desteğini hedef alan tartışmalı refah yasasına karşı oy kullanan dört milletvekili, “parti disiplinini ihlal ettikleri” gerekçesiyle partiden uzaklaştırıldı. Yasa, kamuoyunda ciddi tepkiyle karşılanmış; geniş bir karşı itiraz yükseltmişti.
Oysa bu uygulama sadece bir “disiplin” meselesi değil, doğrudan ideolojik bir tasfiyeyi işaret ediyordu. 1968 ile 2024 yılları arasında hiçbir İşçi Partisi milletvekili, yalnızca parti çizgisine aykırı oy kullandığı için partiden atılmamıştı. Buna karşın Starmer liderliğindeki yönetim, yalnızca son iki yılda en az on bir milletvekilini bu gerekçeyle uzaklaştırdı (Ana Vračar, People’s Dispatch, 2025).
Bu uzaklaştırmalar, partide sol çizginin sistematik biçimde dışlandığı bir uğrak oldu ve artık partinin yalnızca sağa........
© Birgün
