TRÇ bir tercih mi, taktik mi, serzeniş mi?
Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) ittifakı önerisi iktidar semalarında pek etki yaratmışa benzemiyor. Avrasyacı çevrelerde uyandırdığı heyecanı bir kenara bırakırsak, bu çağrının memleketin genel siyasi tartışmalarına da önemli bir etkisi olmadı. Hatta ittifak ortağı Erdoğan konuyu takip bile etmediğini söyledi ve “Hayırlısı olsun” dedi. Böyle bir şey mümkün değil elbette.
ABD ve İsrail karşıtı bir söylem değilse bile Batı kampına karşı Rusya ve Çin ile işbirliği önerisinin MHP’den gelmesi, tarihsel açıdan kocaman bir ironi. Sosyalist blok dağıldı, Çin başka bir düzen inşa etti belki ama Soğuk Savaş’ın etkisini sürdürdüğü 70’li yıllarda, ABD emperyalizmine karşı mücadele eden ve Filistin toprağını Siyonist kuşatmaya karşı savunan devrimcileri, “Komünistler Moskova’ya!” diye hedef alan bir siyasi geleneğin, bugün Moskova ve Pekin’e göz kırpmasını, en azından “tarihin cilvesi” olarak bir kenara not edelim.
Son dönemde Ülkücü hareketin başını döndüren çok sayıda gelişme oldu. Öcalan’ı Meclis’e çağırması sonrası Bahçeli’nin TRÇ önerisi de mevcut ezberleri hayli zorluyor olsa gerek. “ABD ve İsrail’e o sözler tamam da Rusya ve Çin ne alaka” denilerek kafalar kaşınmıştır herhalde. Ancak bu özelliklere sahip bir siyasi hareketin o kadar da uzun uzadıya bir şeyi tartışmasını beklememek lazım. MHP’nin yazılı olmayan “lider-teşkilat-doktrin” kuralı, en tepeden gelen sözü kutsal kılar. Teşkilat, lidere koşulsuz biat eder. Öcalan çıkışının birilerinin beklediğinin aksine hareket içinde hiçbir sarsıntıya neden olmamasının nedeni, partide bu kurala karşı gelebilecek bir muhalefet potansiyelinin bulunmamasıydı. Seçmen tabanının reaksiyonu ise ayrı bir konu başlığı.
TRÇ ittifakı önerisi siyasi olarak birkaç farklı açıdan tartışılabilir. İlk olarak şunu söylemek gerekir ki dillerinden düşürmedikleri hamasi söylemlere........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d