menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Adalet Bakanı'nın 'Selçuk Mızraklı' yanıtı: "Süreç var, hallolur o iş"

12 0
previous day

DEM Parti'nin Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı, iki gün boyunca ulusal ve uluslararası düzeyde çok sayıda siyasetçi, hukukçu ve aktivisti bir araya getirdi. Konuşmacılar sürece ilişkin değerlendirmeler sunarken çeşitli anekdotlar ve deneyimler de paylaşıldı.

Bunlardan kayda düşülmesi de gereken en çarpıcı örnek, ilk oturumun kapanışında DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar'ın akdardığı Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile arasında geçen diyalog oldu.

Çandar, "Toplumsal Barışa Yönelik Perspektifler" başlığında oturumu yönetirken, kendinden de katkılar sundu. Son sözleri verirken, İmralı Heyeti Üyesi avukat Faik Özgür Erol'un yorumlaması üzerine yakın zamanda Meclis'te geçen bir anısını paylaştı.

Edirne cezaevinde, 9 yıldır Selahattin Demirtaş ile birlikte tutuklu bulunan eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Selçuk Mızraklı'nın tahliye edilmemesine ilişkin durumu bizzat Bakan Tunç'a soran Çandar'ın aktardıkları çarpıcı, aynen şöyle:

"Mızraklı, denetimli serbestlikten yararlanma hakkı elde etti. Cezaevi Gözlem Kurulu iki kez aynı gerekçe ile reddetti.

Gerekçe şu: 'Kurumumuzda -cezaevinde- bulunduğu süre içinde örgüt üyesi olmadığına dair beyanda bulunmadığı için...'

Şimdi dedim ki, 'Sayın Bakan, böyle bir şey olabilir mi?'. Siz geçen dönem AK Parti Grup Başkanvekiliydiniz, o arada kendisi Diyarbakır milletvekiliydi. Daha sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Yüzde 63 oranında oy alarak seçilmiş bir belediye başkanı. Yıllarca Diyarbakır Tabip Odası başkanlığı yaptı. Onu tanımayan yok.

Ayrıca mahkemede bütün savunmasını örgüt üyesi olmadığı üzerine yaptı. Örgüt üyeliğinden içeri atıyorsunuz, savunma veriyor. Diyor ki 'örgüt üyesi değilim', gizli tanıklarla mahkum ediyorsunuz. Hiçbir delil de yok üstelik.

Örgüt üyesi olmadığını her savunmasında beyan etmiş bir kişiye 'kurumumuzda bulunduğu süre içinde örgüt üyesi olmadığına dair beyanda bulunmadığı için' diye karar veriliyor.

Bu cezaevi size bağlı, bu nasıl şey dedim? Heyecanla da merakla da bekliyorum ne cevap verecek diye.

Dedi ki, 'Cengiz Bey, işte şimdi süreç var, örgüt lağvedildi. Hallolur o iş.' Benim nutkum tutuldu, kala kaldım. Bunu söyleyen cezaevi müdürü değil, Adalet Bakanı.

Biz de dedik, 'İnşallah çözülür, bu süreçle'. Ama hala içeride kalmaya devam ediyor."

Bakan ile arasında geçen bu diyalog Çandar'ın aklına başka sorular da getirmiş. Bunlardan biri de; 'yasal tartışmalar aşamasında alınacak kararlar, bütün hükümlülere ve tutuklulara uygulanabilecek mi?'

Çandar, tek bir örnekle açtı... Siyasetçi Prof. Dr. Cihangir İslam devam ettirdi. Çandar'ın anlattıklarına şaşırmadığını söyleyen İslam, "Bunun milyonlarca örneğinden bahsetmek mümkün" dedi ve şunları söyledi:

"AK Parti ilk zamanlar bilgiyi gerçekten tabandan devşirip onun üzerine bir takım sentezler bina etmeye çalışıyordu. Uzun zamandır yukarıdan verilen aksiomatik bir cümle, altındaki bütün danışman ve siyasi ekibi dogmatik davranışa zorluyor."

İslam, ayrıca söylemler üzerine dikkatli olmaya da çağırdı:

"Bir fitne ekolü, çözümü parçalamak, dinamitlemek üzere faaliyete geçmiş durumda. Buna aşılıyız, tedbirliyiz. Bunun dozu şiddetlenebilir. Daha provokatif bir takım olaylar yaşayabiliriz. Ama istikamet üzere olduğumuz zaman ben bir sorun çıkacağını düşünmüyorum. Özellikle bu konuda herkesi dikkatli olmaya davet ediyorum."

Ardından söz alan İmralı Heyeti Üyesi ve Abdullah Öcalan'ın avukatı Faik Özgür Erol, Çandar'ın aktardığı örneğin, mevcut siyasetin fikren ve zihnen böylesi bir sürece henüz hazırlıklı olmadığının göstergesi olduğunu belirtti:

"Devlet yetkilileri demekki kafa yormuyor, sürece nasıl yaklaşmaları gerektiğine dair fikri hazırlığı da yok gibi görünüyor. Fakat gelişebilir. Bunu hesaba katmalıyız. Bundan kendimizi de sorumlu görmeliyiz. Bu dönemin 'barış yasası' ya da 'geçiş dönemi yasası'na odaklanmamız gerektiği kanaatindeyim."

Süreci 'atipik' olarak niteleyen Erol, önceki süreçlerin yıllar sürdüğünü hatırlattı ve "Süreç önceki deneyimlere benzemiyor, kendi şartlarında ilerliyor" dedi.

"Pozitif üslubu devam ettirme" çağrısı yapan Erol, "Bir yıl içerisinde ne oldu ki?" diye soranlara ise şu cevabı verdi: "Bir yıldır bir kişinin burnu kanamadı. Bundan daha kıymetli bir şey yoktur."

(AB)

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), son 12 ayda öldürülen gazetecilerin neredeyse yarısının (yüzde 43) Gazze'de İsrail silahlı kuvvetlerinin ateşi altında hayatını kaybettiğini duyurdu.

1 Aralık 2025 itibariyle dünyada öldürülen, hapsedilen ve kaybedilen gazetecilerin durumuna ilişkin bilançosunu açıklayan RSF, 1 Aralık 2024'ten bu yana 67 medya çalışanının mesleği nedeniyle öldürüldüğünü, 503’ünün de halen tutuklu olduğunu bildirdi.

Dünyada gazetecilerin öldürülmesinde cezasızlık faktörüne vurgu yapan RSF Genel Direktörü Thibaut Bruttin, çatışma bölgelerinde gazetecilerin yeterince korunamamasıyla ilgili hükümetler ve uluslararası kuruluşlara işaret etti:

“Gazetecilere duyulan nefretin sonu budur! Bu nefret, 2025’te 67 gazetecinin ölümüne yol açtı, kaza sonucu ya da dolaylı etki olarak değil, gazetecilik faaliyetleri hedef alınarak öldürüldüler. Medya eleştirisi meşrudur ve bu sosyal işlevinin kalıcılığı için bir değişim gücü olmalıdır. Ancak büyük ölçüde silahlı güçlerin ve suç gruplarının taktiksel iradesi ile ortaya çıkan veya sürdürülen gazetecilere yönelik nefrete asla kaymamalıdır. Cezasızlığın sonu budur.

Uluslararası kuruluşların, çatışma bölgelerinde gazetecilerin korunmasını öngören hukukun uygulanmasına dönük başarısızlığı, koruma politikalarını uygulaması gereken hükümetlerin cesaretinin azalmasının bir sonucudur. Tarihin ayrıcalıklı tanıkları olan gazeteciler, zamanla ikincil kurban, rahatsız edici tanık, takas aracı, diplomatik oyunlarda piyonlar, ortadan kaldırılması gereken erkek ve kadınlar haline geldiler. Gazetecilik kolaylıklarına karşı dikkatli olalım. Gazetecilik için hayatınızı feda etmezsiniz, hayatınız çalınır; gazeteciler ölmez, öldürülürler.”

Türkiye’de, Fatih Altaylı ve Merdan Yanardağ dahil 20’yi aşkın gazeteci ve çizerin hapse girdiğini, üçünün halen tutuklu olduğunu kaydeden RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye’de gazetecilerin mahpusluğunun yöntem ve suçlama alanı itibariyle endişe verici bir yaygınlık gösterdiğini ifade etti.

Özgürlükten yoksun bırakan durumlara, üç gazeteciyi de hedef almış ev hapsinin de eklendiğini açıklayan Önderoğlu, onlarca habercinin de halen adli kontrol (yurtdışına çıkış yasağı veya imza yükümlülüğü) altında tutulduğunu bildirdi.

Önderoğlu “Türkiye’de kronik gazeteci tutukluluğu, yılsonu rakamları yönünden birçok ülkeye göre belki çok dikkat çekmeyebilir. Ancak tedirgin edici bir faktör olarak mahpusluk sorununa, yılboyu kendini gösteren adli kontrol ve ev hapsi de eklenince, gazeteciyi fiziksel olarak da özgürlüğünden eden, hukuka aykırı ve yıldırma amaçlı siyasi pratiğin ne kadar yaygın olduğu daha rahat göz önüne getirilebilir. Kamuoyuna haber yetiştirenler daha fazla kriminalize edilemez” dedi.

RSF, dünyada son 12 ayda öldürülen habercilerin yüzde 43’ünün İsrail ordusu tarafından Gazze’de öldürüldüğünü açıklarken Ekim 2023’ten bu yana İsrail ordusunun en........

© Bianet