menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yazmak

10 0
24.08.2025

Yazının gelişiminden beri, insanın niçin yazdığı sorusu, farklı içeriklerle ama benzer bir merakla sorulmuş, insanın anlam arayışının bu çerçevede merkezine kurulmuştur. Çünkü insan için anlatma, iletişim kurma, anlama ve iz bırakma kaygısı bir yazma çabası olarak gündemde olmuştur hep. Belki de bu sayede yazma eylemi, teknik bir eylem olmanın, sözgelimi kayıt tutmanın ötesine geçebilmiş, insan doğasına, insan bilincine ve en önemlisi insanın toplumsal varoluşuna nüfuz edebilmiştir.

Anlatma çabası, eskidir yazıdan. Sözgelimi Mağara resimleri yüksek bir anlatma çabasının sembolik sonucudur. Ama kayıt tutmanın ötesine geçtikleri söylenemez. Dili karşılamazlar yazı gibi. Seslerin işaretlere döküldüğü bir sistemden yoksundurlar. Hayvanlar, av sahneleri, gündelik yaşamın izleri ya da ritüel biçimleriyle anlam yüklü olsalar da anlatının bir eşiğidirler olsa olsa. Dilin temsil gücüne, soyutlama yetisine ulaşmamış bir ifade düzeyidirler. Düşünce inşası kurmazlar. Bu yönleriyle, belleğin bir uzantısı, zamanla silinip gidecek olanın –belki de– bir anlatısıdırlar. Mağara resimleri insanın yazmaya giden yolda attığı adımlardandır kuşkusuz. Bazı antropologların onlara proto-yazı demeleri tutarlıdır bu bakımdan. Ancak yazı dediğimizde yalnızca iz bırakmak değil, düşünceyi yapılandırmak, aktarmak ve dönüştürmekten söz ederiz.

Elbette bellekten yazıya geçiş, kökten dönüştürmüştür hatırlamanın doğasını. Çünkü insan belleğinin sınırlı, geçici ve bireysel yanı yazı ile kalıcılaşmış; yazı kolektif bir bellek haline gelmiş; düşüncenin soyut biçimlerde korunmasını, yeniden üretilmesini ve sistematik bilgiye dönüşmesini mümkün........

© Aydınlık