menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sanat ve ideoloji

14 1
21.09.2025

Louis Althusser, sanat yapıtının ideolojiyi yansıtmadığını, ele verdiğini söylemişti. Bu ayrım, onun genel ideoloji anlayışıyla doğrudan bağlantılıdır. Çünkü ona göre ideoloji, toplumsal düzenin üzerine giydirilmiş bir yanılsama, basitçe “yanlış bilinç” değildi; aksine, insanların dünyayla kurdukları yaşantı biçimiydi. Yani düşünceden çok pratik bir varoluş tarzıydı. Sanat ise bu ideolojik yapıların tam içindeydi ama onları yeniden üretmekle yetinmezdi; ideolojinin sıradan yaşamda görünmez kıldığı çelişkileri gösterirdi. Althusser’in “yansıtma” ve “ele verme” ayrımının önemi de buradadır.

Eğer sanat sadece “yansıtma” olsaydı, ideolojiyi aynen tekrar etmiş olurdu. Bu, sanatın işlevini indirger, sanatçıyı edilgenleştirirdi. Böylece sanata, ideolojiyi olduğu gibi tekrar eden bir ayna olarak bakardık. Oysa “ele verme”, sanatın, ideolojideki bilinçdışı kodları, çatlakları, gizli işleyişleri göstermesi durumunu imliyor; dönüştürücü potansiyelini gösteriyor. Bu bakımdan, hedefi on ikiden vuran müthiş bir ayrım yapıyor Althusser.
İdeolojiden bağımsız, steril bir uzamda gerçekleşen bir sanatı gösterebilecek kimse yoktur; öyle bir sanat yoktur çünkü. Yazarın dili, kullandığı imgeler, seçtiği karakterler, hatta anlatı biçimi bile toplumsal-ideolojik yapının içinden gelir. Çünkü sanatçı, tarihsel-toplumsal koşullarla biçimlenmiş bir öznedir. Dolayısıyla sanatçının yarattığı her yapıt, bilinçli ya da bilinçdışı biçimde, ideolojiyle bağ kurar. Bu bağ, sanatın toplumsal işlevinin kaynağıdır; onu sıradanlaştırmaz, ayrıcalıklı kılar. Evet, ideolojiye içkin olduğu için ayrıcalıklıdır sanat.

Sanat yapıtının........

© Aydınlık