Sanat ve doğa
John Berger sanatın, insanın doğadan daha güvenilir bir karşılık bulma arayışını sahneye koyduğunu söylemişti.
Kuşkusuz doğa değişken, acımasız ve süreksiz bir yapıya sahiptir. Berger’in dediği gibi “enerji ve savaşım demektir. Bize bir şey vadetmeden var olan her şeydir doğa. (…) içinde hem iyilik hem de kötülük taşıyan bir alan olarak düşünülmelidir.” Bu yapısına karşı doğanın, kalıcılık peşindedir insan, bir anlam arayışındadır; varlığını sürdürmek istemesindendir bu biraz da. Sanatın doğadan daha güvenilir olması, doğanın güvenilmezliğinden değildir aslında; insanın kendi varlığını güvenceye alma arzusuyla ilgilidir. Sanat, bu arzunun biçimlenmiş hâli; insanın doğaya değil, kendi yaratıcılığına duyduğu inancın kalıcı ifadesi öyleyse. Belki tam da bu yüzden, yani doğadan daha güvenilir bir karşılık bulma arayışının gereği olarak sanat, doğayı taklit etmekle yetinemez. Nitekim yetinmemiştir; insanın bilinçli yarattığı biçimlerle birlikte, yalnızca taklit değil, yaratıcı bir eylemdir. Böylece, doğanın insana sunduğu o bir anlık umut çoğalmış, doğrulanmış ve toplumsallaşmıştır. Berger, meseleye yalın bir yerden bakıyor yani. Yalın ama keskin. Sanatı, insanla doğa arasındaki kaçınılmaz çelişmenin bir sonucu olarak görüyor.
Sanat, başından beri yalnızca bir yansıtma edimi olsaydı doğayı hep taklit etmekle yetinmesi beklenirdi. Berger’in saptaması, bu noktaya açıklık getirmesi bağlamında anlamlı. Çünkü sanat, doğa-insan çelişmesinin bir sonucuysa, insanın bu çelişmeyi anlamlandırma, doğayı kendi öz erekleri doğrultusunda yeniden üretme isteğinin estetik ifadesinden başka nedir?
Taklit........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein