İşçi sınıfı ve Demokrasi Cephesi, Otokrasiden çıkış dersleri (v)
Prof. Dr. Mustafa Durmuş – Daha önceki yazılarımızda, ülkedeki gelir dağılımı eşitsizliği ve derin yoksulluk gibi ekonomik sorunların dışında, en önemli iki siyasal sorunun; bölgedeki jeopolitik gelişmelerden kaynaklı olarak ülkede her an yeniden patlayabilecek olan bir savaşın, dolayısıyla da barış masasının bir kez daha devrilme olasılığının ve aynı zamanda ülkede giderek baskısını artıran aşırı sağ bir otokrasinin altını çizmiştik.
Daha da kötüsü barış ve demokrasi konuları ülkedeki İktidar Bloku tarafından birbirine karşı kullanılıyor. Adeta “barış istiyorsanız demokratikleşmeyi unutun” deniliyor.
İktidar Blokunun tuzakları
Böylece ülkenin ana muhalefet partisi CHP kriminalize edilerek ülkenin üçüncü büyük partisi konumundaki DEM Parti ile yan yana gelmesi ve böylece geniş bir bir demokrasi cephesinin oluşması önlenmeye çalışılıyor.
İktidar Blokunun tuzaklarına düşmemek için barış ve demokrasi mücadelesinin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu unutulmamalı ve en geniş Demokrasi Cephesinin inşasına yönelik daha gayretli ve daha somut adımlar atılmalıdır.
Bu mücadeleyi yürütürken bir yandan barış müzakerelerini sürdürmek ve bu yönde iktidarı somut adımlar atmaya zorlamak, diğer yandan da çoğulcu-katılımcı bir demokrasiye olan ihtiyacımızı topluma anlatmak gerekiyor. Bunun için de sadece savunmacı pozisyonda değil, aynı zamanda atak yapan pozisyonda da olmalıyız.
Ayrıca otokrasi ve faşizm gibi açık diktatörlüğü geriletme mücadelesi, tıpkı dalgalı denizlerde bir gemiyi yüzdürme çabası gibi, hep tam gaz gitmek yerine sürekli su boşaltmaktan kaçınmak için, sızıntılara karşı önlem almayı da gerektiriyor.
Bu yüzden demokratik muhalefeti böldürmemek için güvensizlik oluşturabilecek söylemlerimiz, tutum ve davranışlarımız konusunda daha dikkatli olmamız ve algı yönetiminin bu denli ustaca yapıldığı bir çağda farklı biçimlerde algılanabilecek davranışlardan kaçınmamızda yarar var.
Otokrasi nasıl geriletilebilir, açık diktatörlük nasıl önlenebilir?
Otokrasiye ve açık diktatörlüklere (faşizm) karşı mücadelede işçi sınıfının önderliği esas olmalıdır ancak bu mücadele sadece işçileri ve onun sınıfsal müttefiklerini değil, tüm ezilen ve sömürülen halk kesimlerini de birleştiren bir mücadele olmalıdır. Bu kesimler, insan hakları savunucuları, entelektüeller, kadınlar, çevreciler, ezilen kimlikler, gruplar ve inançlardır.
Yani sadece işçi sınıfını değil, orta ve küçük burjuvaziyi, küçük ve yoksul köylüleri, entelektüelleri, yaşam biçimleri sorgulanan tüm kimlikleri, kısaca ekonomik ve sosyal konumları gereği tekelci kapitalizm ve siyasal İslamcı otokrasi ile çelişkilere sahip tüm sosyal katmanları örgütlemeliyiz.
İşçi sınıfı hamlamış bir atlet gibi
Bu noktada işçi sınıfının durumu elbette sorgulanmalıdır. İşçi sınıfı, muhtemelen var olduğundan bu yana tüm zamanların en kötüsünü yaşıyor. Örgütlülük düzeyi çok düşük. Büyük ölçüde aşırı sağcı partiler ve ideolojilerin etkisi altında kalmış bir sınıftan söz ediyoruz.
Diğer yandan işçi sınıfı en azından nicelik olarak varlığını koruyor, öyle ki........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d