menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir yaş günü düşünceleri

12 0
01.04.2025

Ne mutlu bana ki geçen hafta 80 yaşında olabildim. Tüm kutlayanlar, hediye verenler sağ olsun. Ancak hediyelerim arasında beni en fazla düşündüren ve dolayısıyla sevindiren, huyum kurusun düşünebilmek beni çokça sevindirir, en büyük oğlumun yaşamamın çeşitli evrelerine ait fotoğraflarla titizlikle derlediği bir albüm oldu.

Ülkemde olup bitenler bana gerçekte sevimsiz bulduğum ama burada kullanmadan edemediğim Ben bu filmi evvelden görmüştüm deyişini aklımdan çıkarmıyor. Yani düşünebilmeme bir yandan seviniyor ancak aklıma gelenlere de bir o kadar üzülüyorum.

1960 yılında ortaokulu bitirirken diploma törenimde Bilgi ve Hürriyet başlıklı bir konuşma yaptımdı. Zamanın öğrenci hareketlerinden esinlendiğim kesindi. Bu konuşmamdan bir süre sonra rahmetli babam, rahmetli ablamla beraber beni Dolmabahçe’den Paşabahçe vapuruna bildirip Yassıada duruşmalarını dinlemeye gönderdi. Vapura bindirirken ablama “Benim bu duruşmaları izlemeye kalbim dayanmaz, ama Hasan ve senin bu olayı görmeniz gerek.” demişti. Yine babam anlattıydı. 27 Mayıs sonrası, İstanbul Ticaret Odası başkanı iken kendisini yeni anayasayı hazırlayan ünlü bir hukuk hocası ziyaret eder ve şöyle der: “Hazırladığımız anayasada ülkenin yönetiminde iş çevrelerinin de belirli bir ağırlığı olsun isteriz. Şöyle bir planımız var. Senatoda ödenmiş semayesi belirli bir miktarın üzerinde olan her ticari kuruluşa bir senatörlük ayırmayı düşünüyoruz. Ülkenin en büyük ticaret odası başkanı olarak ne dersiniz?” Babamın yanıtı şöyledir: “Sayın profesör, bu teklife oda başkanı olarak çok sevineceğimi düşünüyorsunuz değil mi? Ne kadar yanılıyorsunuz! Anlattığınız tamamen faşizan bir düzen. Lütfen şimdi burayı terkedin ve önerdiğiniz düzenin simgesi kaz adımı yürüyüşle Babıali yokuşundan çıkıp üniversitenize dönün.” Babamın çalışma yeri Sirkeci’de Yeni Postane karşısıydı ve kendisine yapılan bu profesör ziyaretini anlatırken bile olayı yeniden yaşıyormuş gibi çok sinirlenirdi.

27 Mayıs darbesinin hukuk boyutu hakkında rahmetli ünlü hukukçu Prof. Aydın Aybay’dan dinlediğim şu saptama da adalet düzenimiz veya düzensizliğimiz açısından çok ibret vericidir. Yassıada’da sanık eski TBMM başkanı Refik Koraltan’ın avukatı savunma yapmaktadır. Savunmanın bir yerinde ünlü bir İngiliz hukukçunun yine ünlü bir eserine gönderme vardır. Başsavcı hemen mahkeme başkanını uyarır: “Sayın başkan, savunmadan bu göndermenin derhal çıkartılmasını belirtirim. Bu olağanüstü mahkemenin kuruluş yönergesinde (yönetmeliğinde?) sanık savunmalarında kamu olanakları kullanılamaz diye bir kural vardır. Gönderme yapılan kitabın ülkemizde tek kopyasının bulunduğunu biliyorum. O tek kopya da bir kamu kuruluşu olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi kamu kitaplığında bulunmaktadır.” Sevgili Aydın hoca bu olayı içten bir kahkaha eklemeden anlatmazdı.

12 Eylül asker darbesinde artık üniversite hocasıydım. Kenan Evren’e gerçekten utanmadan hem de fahri hukuk diploması veren üniversitemi yerin dibine geçerek izledim. Sonraları öğrendim. Söz ettiğim fahri doktora törenine doğal olarak çok sayıda başka rektörler de katılmıştı. Bu meşum tören ve ona katılan rektörler hakkında zamanın İÜ hukuk fakültesi dekanı şöyle diyordu: “İdareyi aldılar fakat üniversiteye hiçbir faydası olmadı. Rektörle birlikte ne yapalım diye düşündük. Her yere gidiyor, çağıralım dedik. Eksikleri anlattık. Kendisi ve yaverleri notlar aldı. Diplomayı hazırlamıştık, verdik. O sırada 28 üniversite vardı, 28’inin de rektörü törende vardı. Tüm üniversitelerin rektörleri bize de gelin, biz de verelim dedi. Evren dönüp, ‘Vaktim yok, hepiniz adına alıyorum’ dedi.

© 12punto