menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Selçuk Özdağ Anlatıyor: Siyasi Krizler, Politik Çözümler

69 26
26.07.2025

Selçuk Özdağ 45 yıllık dostum, ağabeyimdir. Türk siyasetinin son 20 yılında yer alan en çalışkan milletvekillerinden birisidir. 3 Siyasi partinin oluşturduğu, Yeni Yol Partisi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi grubunda, grup başkan vekilliğine devam etmektedir. Türk siyasetine önemli ve yerinde çıkışlarla ciddi bir renk kazandırmıştır.

2016 yılının Eylül ayında Yeniçağ gazetesi ve Habererk yazarlarına yönelik “MHP’ye sızma girişimi” iddialarıyla ilgili yapılan gözaltılarda yanımızda ve arkamızda durmuştur. Kendisi o dönemde, 15 Temmuz FETÖ darbesini araştırma komisyonu Başkanvekili görevinde idi. İsimsiz iftira ihbarının boşa çıkarılmasında, değerli desteklerini bu dosyada mağdur edilen herkes çok yakından bilmektedir. Aralık ayında tahliye olduğumuz gün, Sincan cezaevinin kapısında bizi karşılamasını, üstelik “TBMM resmi plakasıyla” asla unutmayacağım.

Türkiye’de son gelişmeler ve özellikle Gelecek Partisi’ndeki yoğun istifalar ardından kendisinin görüşlerini almak istedim. Sorularıma içtenlikle verdiği cevapları, siz değerli Yeniçağ okuyucularıyla iki bölüm halinde buluşturuyorum.

Milletvekillerinizin yüzde 70’i gitti. Muhalefet oyları ile seçildiler bunu etik buluyor musunuz?

Hayır kesinlikle etik de bulmuyorum, ahlaki de bulmuyorum. Türkiye’de siyaset uzunca bir zamandır siyasi mühendislik faaliyetleri, pazarlıklar, kol bükme, devlet sopası ve iktidar havucu gibi denklemler üzerine bina edilmektedir. Bir milletvekili aday olduğu andan itibaren yazılı olmayan bir sözleşmeye imza atar aslında. Hangi partinin çatısı altında seçime giriyorsa o partinin ilkelerini ve vaatlerini baştan kabul etmiş, vatandaşa da bunları taahhüt ederek oy ister. Seçim ittifakları ile ittifak ortağı partilerin ilkelerini benimsemiyor olsa da asgari olarak rıza gösterdiğini de peşin olarak kabul etmektedir. Sorun şu ki, bir siyasetçi (milletvekili) ilerleyen zamanda mensubu olduğu partinin ilkeleri ile ters de düşebilir, bunları yadırgamıyorum. Parti, ilkelerine ters davranmaya başlamış olabilir, kendisi fikir değiştirmiş olabilir ve partisinden yollarını da ayırabilir. Etik olan ise böyle bir durumda bağımsız olarak kalmak ve dönem sonuna kadar bu statüsünü muhafaza etmektir. Aksi halde mesela rakip ya da genel olarak iktidar partisine katılmanın izah edilecek bir yönü yoktur.

Her partide milletvekili adayları bir seçici kurul tarafından araştırılarak uygun görülenler aday yapılır, sizde böyle bir kurul var mıydı, kim aday yaptı bu kişileri?

Bakınız bugün Türk siyasetinin yaşadığı bu açmaz ve sıkışmışlığın en büyük sebebi siyasi partiler kanununun sebep olduğu lider bazlı yürüyen siyaset anlayışıdır. Öyle ki bu siyasi partiler kanunu ile bir siyasetçi eğer bir partinin Genel Başkanı olarak seçilmişse kendi istemediği sürece o koltuktan onu kolay kolay kimse indiremez. Delege sisteminin nasıl marazlı bir tarzda tesis edildiğini söylememe gerek yok. Son tartışmalarda bunu daha net gördük.

Zaten bir Genel Başkan ilk iş olarak kendisine rakip çıkma ihtimallerini engellemek için önce delege yapısını kendisine uygun bir şekilde dizayn etmekle göreve başlıyor. Genel Başkan istemese kongre kararı almak nerdeyse imkânsız hale getirilmiş. Kim getirmiş bunu? Siyasi Partiler Kanunu bu yetkileri zaten vermiş durumda. Siz hiç Genel Başkan ve liderlerden Siyasi Partiler Kanununu değiştirelim bu yasa hiç de demokratik değil, lider sultasına yol açıyor dediğini duydunuz mu? Duyamazsınız ama sıklıkla anayasayı değiştirelim, seçim kanunu değiştirelim demeyi daha uygun buluyorlar. Ben bu konuda yani Siyasi........

© Yeniçağ