Kunta Kinte’nin onuru
Kölelerin onuru var mıdır?
Güç, tarih boyunca toplumların şekillenmesinde en etkili faktörlerden biri olmuştur. Ancak bir toplumun üyelerinin yaşam standartlarını belirleyen en temel sorular, gücün nasıl kullanıldığına ve bireylerin bu güce karşı tutumlarına bağlıdır. Güç, bireylerin onurunu koruyabilir mi? Yoksa sadakat ve itaat, bireylerin onurlarından vazgeçmelerini mi gerektirir? Türk kültüründe sadakat, kölelikten farklı bir anlam taşır ve bu fark bireylerin onurunu koruyan bir toplumsal yapı için temel olabilir.
Toplumlar, genellikle iki ana unsurun çatışması üzerine inşa edilir. Güçlülerin iradesi ve kuralların egemenliği. Thomas Hobbes, bireylerin kendi özgürlüklerinden vazgeçerek bir "toplum sözleşmesi" oluşturduğunu ve bunun da güçlü bir otoriteye sadakati beraberinde getirdiğini savunur. Hobbes’a göre, bireyler güvenli bir yaşam için gücün kontrolünü kabul eder. Ancak, bu güç bir kez ele geçirildiğinde, güçlünün iradesi kuralları aşabilir ve bireylerin hakları bu iradenin lütfuna bırakılabilir.
Geleneksel toplumlarda sadakat ve itaat, bireyin bir topluluğa ya da otoriteye olan bağlılığını ifade eder. Ancak sadakat, her zaman kölelik anlamına gelmez. Türk tarihindeki sadakat anlayışı, bireyin kendi onurunu bir emanet olarak güçlüye teslim etmesi ve bu emaneti koruma sorumluluğunu güçlüye yüklemesi üzerine kuruludur. Bu, köleliğin pasif teslimiyet anlayışından farklıdır. Çünkü sadakat, toplumun onurunu koruma ve geleceğini güvence altına alma amacı taşır.
Bir köle, hukukunu ve yaşamını sahibine teslim ettiğinde, onuru da bir anlamda sahibinin itibarı ile eşdeğer hale gelir. Güç sahibi, sadık olan bireyin onurunu korumazsa, bu durum yalnızca bireyin değil, tüm toplumun onurunu zedeler. Güçlünün sadakati yalnızca kendi çıkarları ve yakın çevresi için kullanmaya başlaması, toplumun kültürel bir yapıdan çıkıp aşiret ya da klan düzenine dönüşmesine yol açabilir. Bu durum, bireylerin........
© Yeniçağ
