Denizle göğün öpüştüğü Sinop’ta Film Festivali
Ahmet Muhip Dıranas’ın, “Bu kış gecesinde uzaktan yoldan, Rüzgâr gibi ta eski Anadolu’dan” dizeleriyle akıp giden Kar… “Boşluklarda seni arıyor, dağ bir yanda kişi bir yanda, Bir yaralı hayvan bağırıyor senden ayrı düşen insanda” metafizik bir çığlığa dönüşen Maşar Dağı… “Hoyrattır bu akşamüstüler daima; Gün saltanatıyla gitti mi bir defa” dizleriyle hüznün saltanat sürdüğü şiir Olvido… “Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak, Ben aşkımla bahar getirdim sana, Tozlu yollarından geçtiğim uzak, İklimden şarkılar getirdim sana” dizelerinin gönüllere bir sevda buğusu gibi ağdığı Serenad… “Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla!” dizesiyle kalplerimizde seğiren Fahriye Abla şiirlerini biliriz ama şairin Sinoplu olduğunu çoğumuz hiç duymamış, pek çoğumuz unutmuştur. Aynı şekilde Sabahattin Âli’nin bir şehri hem de yaşamadan en güzel biçimde tarif ettiği “Aldırma Gönül” şiirindeki “Görmesen bile denizi, Yukarıya çevir gözünü, Deniz dibidir gökyüzü, Aldırma gönül, aldırma” dörtlüğü de politik körlük yüzünden unutulup gitmiştir… Neyse!
4. Sinop Film Festivali, danışmanlar Neşe Sarısoy Karatay ve Serdar Can ile festival yöneticisi İzzet Arslan’ın Ayancık’ta başlattığı yolculuğun büyüyerek bir şehir etkinliği haline getirdiği şanslı festivallerden. İşte bu ilk kentli belgesel ve kısa film (kurmaca) içerikli festivalin konuklarından ve görevli paydaşlarından biri oldum: 1986 yılında 23. Antalya altın Portakal Film Festivali’ne davet edilmemle başlayan festival yolculuğum boyunca, merhum Agah Özgüç, Yılmaz Atadeniz, Süleyman Turan, Yılmaz Köksal ve Yeşilçam’ın duayen koleksiyoncusu Necip Sarıcı gibi Türk sineması ile neredeyse yaşıt “sinema delilerinden” dinlediğim “ilk festivallere ait” anekdotların benzerini 4. Sinop Film Festivali’nde yaşadım.
Ufuk turu yapmama neden olan küçük ama enerjik festivalde, kurmaca ve belgesel jürileri ile halkın buluştuğu........
© Yeniçağ
