Olduğu söylenen aktivitelerin hiçbirine çıkamıyoruz!
Kâğıt üzerinde kurs aktivitelerinden falan söz ediliyor. Ama hiçbir kurs aktivitesi faaliyette değil. Hepsi öylece olduğu gibi kâğıt üzerinde kalıyor
Hüseyin Aykol
Halen Konya-Ereğli Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulmakta olan Ferhat Önkol şöyle diyor: “Ben özellikle “toplumsuz insan anti-insandır” sözünün güçlü hakikatiyle şu “Yüksek Güvenlikli” veya halk tabiriyle “kuyu-tipi ” diye anılan cezaevlerinin en doğru tanımının “Anti-İnsan Tipi” olduğuna inanıyorum. Ne kuyu ne de “Yüksek Güvenlikli” söylemi bu sistemin özünü anlatabilir. En doğru tanım “Anti-İnsan tipi ” tanımıdır. Çünkü gerçekten de bu cezaevi sistemi insan karşıtı bir sistemdir. Düşünün günün yaklaşık 22 saatini daracık Bir hücrede geçiriyorsunuz ve bu hücrelerin mimarı öyle ‘ince’ (fakat kötü bir incelik) bir düşünce ile yapılmış ki, dört mevsim dahi hücrelerin içi güneş görmüyor. Bırakın güneşi, gökyüzünü dahi ancak pencereye başını dayadığında (o da az bir şekilde) görebiliyorsun.
Günde sadece 1.5 saat küçücük bir havalandırmaya çıkarılıyoruz. Orada dahi güneşi pek göremiyoruz sadece küçücük bir köşeye ışınları vuruyor o da bazen saatler denk gelirse. Hani derler ya “güneşin girmeyen eve doktor girer” diye; bu hücrelerde öyle işte, sürekli hastalıklar kol geziyor. Hastalanınca da iyileşmeler gecikiyor… Bir de cezaevlerinde işkence yok deniliyor. Ben merak ediyorum bu rejimin işkenceden anladığı veya kast ettiği nedir? İşkence yalnızca kaba kuvvetle yapılan mıdır? Aksine en kötü işkence psikolojik ve inceltilmiş tarzda zamanla yapılandır.
Ben tüm bu düşüncelerimi, yaşadığımız sorunları geçen ay bir mektup yoluyla gazeteye yollamak istedim. Fakat ceza evi idaresi hakikati dile getiren sözlerimi “devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya yönelik örgütsel propaganda, moral ve motivasyon sağlamak amacıyla yazıldığı, kurumun işleyişi hakkında yalan yanlış bilgiler içerdiğini vs.” gerekçe göstererek mektubuma el koydu. Bu haliyle göndermeyeceklerini, neredeyse mektubumun yarısından fazlasını karalayarak göndereceklerini söylediler. İnfaz hâkimliğine de itirazda bulundum. Gerekirse AYM’ye kadar götürürüm. Her ne kadar bu ülkede adalete pek bir güvenimiz, inancımız kalmadıysa da tarihte bir not düşmek adına önemli ve gereklidir.
Gazeteye yazdığım mektuba “yalan yanlış” deniliyor fakat hepsi gerçekliğin ta kendisidir. Onlara da biraz değinmek istiyorum: Örneğin bu kuruma sürgün geldiğimde girişte çıplak arama dayatılmasını kabul etmediğim için uzun süre tartıştım. Beni bir süre arama odasında tuttuktan sonra vazgeçtiklerini yazmıştım, bu gerçek kameralarda mevcut........
© Yeni Yaşam
![](https://cgsyufnvda.cloudimg.io/https://qoshe.com/img/icon/go.png)