menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Seküler tekfirciler

8 0
previous day

Carl Schmitt, ünlü eseri Siyasi İlahiyat’ta teolojik/aşkın olan ile seküler/dünyevi olan arasındaki ilişkiyi tarifler. Ona göre modern siyasi kavramlar, sekülerleştirilmiş teolojik kavramlardır. Schmitt’in bu tarifi, teolojik olan ile seküler olan arasındaki tarihsel ilişkiyi ortaya koyar. Ona göre teolojik kavramların siyasi anlamları, seküler dünyadaki halleriyle süreklilik ilişkisini ve içerideliği imler. Siyasi teoloji, kutsal ile iktidar arasındaki ilişkiyi kavramlar üzerinden kurabilir. Aşkın veya dünyevi, fark etmeksizin, kavramlar üzerinden iktidar kutsal olana bağlanarak hükmeder.

Teolojik bir kavram olarak tekfir, günümüz siyasi yaşamının “ben-öteki” ikiliğini anlamak ve bu ikilinin siyasal olanı nasıl kurulduğunu görmek için güçlü çerçeve sunuyor. İslam Ansiklopedisi’ne göre tekfir “örtmek, gizlemek; nankörlük etmek” anlamındaki küfr (küfrân) kökünden türeyen tekfîr ‘küfre nisbet etmek, mümin diye bilinen bir kişi hakkında kâfir hükmü vermek’ demektir.” Yani kendi referansları dışında herhangi bir referansa sahip olan herkesin mutlak düşman/kafir olarak tarif edilmesidir. Dışarıda bırakılan-tekfir edilen kutsallığın alanından çıkarılır ve siyasi katli meşru-helal hale gelir.

Tekfiri seküler zamanda en sık gördüğümüz alanlar, genelde ülkelerin kurucu ötekileriyle ilgili tartışmalardır. Bilindiği üzere Kürtlük, Cumhuriyetin kurucu ötekisi olarak kurgulandı. Bugün Kürt sorununun çözümüyle ilgili yürüyen gündemde, resmî ideolojinin takipçileri sıklıkla sekülerleştirilmiş teolojik bir yaklaşımla, süreç karşıtlığını büyütmeye çalışıyor. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin -başarılı olursa- Kürtlerin haklarının tanınması ve Türkiye’nin demokrasiye ulaşması gibi bir hedefe ulaşacağını bilen bu yaklaşım, her şeyin olduğu gibi kalması, yüz yıl önce kurulan düzenin devam etmesi için modern dünyaya ait imge/kişi/olgular üzerinden tabular yaratarak kutsal ile iktidar arasındaki ince çizgide yürümeye çalışıyor.

PKK’nin fesih kararını deklare ettiği açıklamada bulunan Lozan vurgusu, kendi içerisinde tarihsellik ve neden-sonuç ilişkisi içeriyordu. Oysa süreç karşıtları Lozan vurgusunu kendi bağlamından koparma, neden-sonuç ilişkilerini gözardı etme ve bu yolla kitlesel bir alarmizm üretme peşine düştüler.

Bu yaklaşım, “bölünme paranoyası”na seslenmeye çalışıyor. Seküler zamanda üretilmiş bir tabuya ve ona sığınarak mevcut anti-Kürt ve anti-demokratik düzenin sürdürülmesine dayanıyor. Lozan üzerinden dillendirilen “devletin bölüneceği bir “kutsal devlet” fikrinden gücünü alıyor. Bu yönüyle........

© Yeni Yaşam